Ansiklopedi Yazıları

İŞÇİ HAREKETİ

12 Eylül 1980 Sonrasından Günümüze İşçi Hareketi

12 Eylül 1980 sonrasında Türkiye işçi hareketinde İstanbul’un yine önemli bir yeri oldu.

Türkiye 1980’e yoğun bir ekonomik bunalım ile girmişti. Bunalım gerçekte sistemin bir parçasıydı ve ekonomik bunalım toplumsal, siyasal, ideolojik düzeylere de yansıyordu.

1979 seçimleri ile iktidara gelen Adalet Partisi (AP) azınlık iktidarının programında, yapılacaklar ana hatlarıyla ortaya kondu. Ardından “24 Ocak Ekonomik Önlemler Paketi” açıklandı. Sanayi ürünlerinin ihracatını teşvik edecek, enflasyonu durduracak, ucuz işgücü ile yabancı sermayeye çekici gelecek, sendikal hakları ve işçi ücretlerini denetim altına alacak bir yapılanma söz konusu idi.

Ancak var olan siyasi koşullar 24 Ocak kararlarının gerçek anlamda uygulanmasına olanak vermedi. Toplu iş sözleşmesi görüşmeleri tıkandı. Metal, tekstil ve cam işkolları başta olmak üzere birçok işkolunda grevler yaygınlaştı, direnişler oldu. Modeli uygulayacak başka güçler gerekiyordu. Ve 12 Eylül 1980 askeri darbesi geldi. Önce yasaklama, fiilen dondurma, sonra da yasal düzenlemeler ile 24 Ocak kararlarının gerektirdiği sosyal siyaset yasal çerçeveye kavuşturuldu. 12 Eylül darbesi sabahı, İstanbul’da on binlerce işçi grevdeydi.

Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK) 12 Eylül 1980 tarihli, 7 numaralı bildirisi ile “kamu düzeni ve genel asayiş gereği olarak DİSK, Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu (MİSK) ve bunlara bağlı sendikaların faaliyetleri durduruldu”. Bu kuruluşların yöneticileri “güvence altına almak” sözü ile hapislere konuldu.

MGK’nın 8 numaralı kararı ile Türk-İş dışındaki konfederasyonların ve onlara bağlı sendikaların taşınır ve taşınmaz tüm malları denetim altına alındı ve 11 Kasım 1980’de kayyumlara teslim oldu.

MGK 14 Eylül 1980’de sürmekte olan tüm grev ve lokavtları sona erdirdi, bazı koşullar dışında işçi çıkarma yasağı getirdi, ücret ve yan ödemelere yüzde 70 oranında ve avans niteliğinde ek ödeme yapılmasına karar verdi. 27 Aralık 1980’de işçi ücretlerini belirleyecek Yüksek Hakem Kurulu uygulaması getirdi. MGK zaman içinde işçi ikramiyelerini ve kıdem tazminatlarını sınırladı, tatilleri azalttı, 1963-1980 arasında işçilerin kazandığı yasa ve yönetmeliklere geçirtilen, toplu iş sözleşmelerinde yer alan, mahkeme kararlarına konu olan tüm işçi kazanmalarını teker teker budadı ya da ortadan kaldırdı.

Türkiye Elektrik Kurumu işçileri vizite kağıtlarıyla yürüyüş halinde, 1989.
Cumhuriyet Gazetesi Arşivi

Bu arada gözaltına alınan MİSK yöneticileri salındı, 19 Şubat 1981’de Hak-İş Konfederasyonu’nun çalışmasına izin verildi, ancak gözaltına alınan 2.000 dolayındaki DİSK’li yönetici ve işçiden 200 kadarı tutuklandı. 25 Haziran 1981’de 51 DİSK yöneticisi ve bir İstanbul eski belediye başkanı hakkında idam talebi ile dava açıldı. Daha sonra sanık sayısı 1.477’ye, idamı istenenlerin sayısı 78’e çıkarıldı. Dava İstanbul Sıkıyönetim 2 no’lu Askeri Mahkemesi’nde 4 yıl 2 ay sürdü ve askeri mahkeme 261 DİSK’li sendikacı ile 3 uzmanı 6 yıl 8 ay ile 15 yıl arasında değişen hapis cezalarına mahkûm etti ve DİSK ile 28 üye sendikasını kapattı.

DİSK davası 15 Temmuz 1991’e kadar, yani yaklaşık 10 yıl sonra DİSK’in beraati ile sonuçlandı, DİSK ve üyesi sendikaların mal varlıkları geri verildi.

İstanbul sıkıyönetim mahkemelerinde DİSK dışında 11 bağımsız ve 1 Türk-İş üyesi sendika ile 395 sendika yöneticisi hakkında dava açıldı. Bu sendikalardan 5 Bank-İş yöneticisi mahkum oldu ve sendika kapatıldı. Bu arada Türk-İş üyesi Petrol-İş sendikası 18 Ekim 1980-9 Ocak 1981 arasında faaliyetten men edildi. Yol-İş Federasyonu’nun bazı şubelerinin çalışmaları
geçici sürelerle durduruldu.

12 Eylül sonrası sendika özgürlüğü ve sosyal haklar 1982 Anayasası ve 7 Mayıs 1983’te yürürlüğe giren 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu ile yeniden düzenlendi. Bu düzenlemeler ile Türkiye’nin de üyesi olduğu Uluslararası Çalışma
Örgütü’nÜn (ILO) ilkeleri çiğnenerek sendika özgürlüğü kısıtlandı, grev hakkı kullanılamaz duruma getirildi.

Tüm olumsuz koşullara rağmen İstanbul’da ve Türkiye’nin bazı bölgelerinde özellikle 1984 sonrasında çeşitli işçi eylemleri yaşandı, grevler yapıldı, gösteri yürüyüşleri gerçekleştirildi (bak. grevler). 12 Eylül sonrasındaki ilk yıllar işçi hareketi açısından tümüyle varlığını koruma çabalarıyla sınırlı kaldı. Grev ve her türlü eylemin, toplantının yasaklanıp bu doğrultudaki girişimlerin eşi görülmedik yoğunlukta bir şiddetle bastırıldığı ilk yıllarda, sendikaların ayakta tutulmasına çalışıldı. Daha sonra sakal bırakma, toplu viziteye çıkma, servis otobüslerine binmeme gibi pasif direniş biçimleri yaygınlaştı. Ancak bu aşamadan sonra yeni yasaların başarılı olmalarım son derece zorlaştırdıkları ilk grevler başlayabildi. 1980 öncesindeki düzeyinin çok gerisinde kalmakla birlikte işçi eylemleri dönem sonuna doğru yoğunlaştı. Ancak bu süreç içinde sendikaların kendilerini yeni koşullara uydurmakta, yeni mücadele yöntemleri geliştirmekte zorlandıkları görüldü.

Kazlıçeşme deri işçilerinin iş bırakma eylemi, 1989.
Yücel Tunca/Onyx

1980 sonrasının önemli işçi olaylarından biri “1989 İlkbahar Eylemi” olarak adlandırılan, kendiliğindenci, ama neredeyse tüm Türkiye’yi kapsayan yoğun protesto eylemleri ile yaşandı.

Mayıs 1992’de mal varlıklarım geri alan ve merkezi İstanbul’da bulunan DİSK’in yemden sendikal yaşama dönmesiyle sendikal hareket renklendi. Tüm işçilerin tek bir konfederasyon altında toplanması ya da aralarında önemli farklar bulunan sendikal yapıların bağımsız varlıklarım koruyarak gerektiğinde dayanışmaları, üzerinde çok tartışma yapılan bir konu oldu.

Türk-İş, DİSK ve Hak-İş’in birlikte düzenlediği 1 Mayıs 1994 yürüyüşü.
Yücel Tunca/Onyx

DİSK bir dönem Türk-İş çatısı altında örgütlenen üyelerinden bir bölümünü yeniden kazandı; bazı işkollarında yetki aldı. Aralarındaki sendikal rekabet sürerken Türk-İş, DİSK ve Hak-İş konfederasyonları l Mayıs 1992’yi kapalı salonda, l Mayıs 1994’ü İstanbul’da bir açık hava toplantısıyla birlikte kutladılar. 1980 sonrasında İstanbul’daki bir başka önemli işçi hareketi, kamu çalışanlarının örgütlenmesi oldu. 1982 Anayasası kamu çalışanlarına sendikal örgütlenme hakkı tanımamıştı, ancak bu hakkı yasaklamıyordu. “Memur” kapsamında kabul edilen kamu çalışanları “yasalarla yasaklanmayan her hak kullanılabilir” görüşüyle, 1989 sonrasında kendi örgütlerini kurdu. Yoğun baskılara rağmen örgütlenmesini gerçekleştirerek sendikalarını oluşturdu. Kamu Çalışanları Demokratik Platformu’nu oluşturarak, sendikal haklarının yasalarla güvence altına alınmasını talep etti, bu amaçla çeşitli eylemlere girişti, yürüyüşler yaptı. Kamu çalışanları Türk-İş, DİSK, Hak-İş konfederasyonları arasında oluşturulan Demokratik Platform’da yer aldı. İstanbul açısından 1980 sonrasında en özgün, en anlamlı işçi açılımı, kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmesi ve eylemleri oldu.

Faruk Pekin, “İşçi Hareketi (12 Eylül 1980 Sonrasından Günümüze İşçi Hareketi)”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, Cilt 4, s. 287-288