Ansiklopedi Yazıları

KAVEL GREVİ

1963’te, 1961 Anayasası’nın getirdiği haklara rağmen yeni yasalar henüz çıkmadığı için grev yasağının sürdüğü bir dönemde İstanbul’da gerçekleştirilen, Türkiye işçi hareketinin en önemli eylemlerinden biri.

İstanbul İstinye’de kurulu Kavel Kablo Fabrikası işvereni, 5 yıldır vermekte olduğu yıl sonu ikramiyesini eksik ödeyeceğini açıklayınca fabrika işçileri, 31 Aralık 1962 günü protesto eylemi yaptılar. Soruna çözüm bulunması için işverenle görüşmek isteyen 3 iş yeri temsilcisi ve baştemsilci, yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak işten atıldı. Ayrıca sendika üyeliğinden istifa
etmeleri için işçiler üzerinde yoğun baskılar başladı.

Sonradan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) kurucusu sendikalar arasında yer alacak Maden-İş Sendikası’na üye işçiler, sendika temsilcisi arkadaşlarının işten atılmasını protesto için işbaşında çalışmadan
oturma eylemine başlayınca işveren işçileri yönlendiren 9 işçiyi daha işten
attı. Bunun üzerine, fabrikanın 173 işçisi, 28 Ocak 1963’te 35 gün sürecek greve başladılar. Gerçekte grevin ilk günleri fiili “işgal” olarak yaşandı. Daha sonra fabrikadan çıkarılan işçiler fabrika önünde eylemlerini sürdürdüler. Kış günlerinde gece gündüz eşleriyle, çocuklarıyla, fabrika önünde nöbet tuttular. Bu arada işveren lokavt ilan etti ve yeni işçi almak için gazetelere ilan verdi.

Disk arşivi

Kavel Grevi, 24 Temmuz 1963’te kabul edilecek Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile Sendikalar yasa tasarılarının TBMM’de görüşüleceği günlere rastladığı için büyük önem kazandı. Bazı kaynaklar, Kavel grevinin çıkacak yasalarda işçiler için ‘ağır hükümler getirilmesini sağlamak üzere işverenlerce kışkırtıldığını ileri sürdü. Maden-İş Başkanı Kemal Türkler, 19 Mart 1963’te İstanbul’da yayın hayatına başlayan Sosyal Adalet Dergisi’nin ilk sayısına yazdığı “Kavel Olayının İç Yüzü” başlıklı yazısında, işverenlerin bir cephe kurarak Kavel olayını mecliste görüşülecek işçi hakları ile ilgili tasarıları etkilemede kullandıklarını belirtti.

İşverenler, Kavel grevini “mülkiyet hakkı”na bir saldırı, dolayısıyla “grev hakı”nın sınırlandırılması için bir örnek olarak kullanmak isterken, işçiler de grevi bir “dayanışma” konusu haline getirdi. Maden-İş ve Lastik-İş sendikaları, üyeleri olan grevci işçiler için para topladı. İstanbul’da 800 Demirdöküm işçisi Kavel grevcilerini desteklemek için sakal boykotuna gitti.

İstanbul’un ve Türkiye’nin birçok yerinde işçiler Kavel grevcilerini ziyaret etti. Maden-İş üyelerinin çoğu, o tarihlere denk düşen bayrama Kavel grev yerinde grevci işçilerle dayanışarak girdiler. Kavel grevi konusunda Türk-İş yönetimi ise suskun kaldı.


Grev sırasında zaman zaman polis ile işçiler arasında çatışmalar çıktı, yaralanmalar oldu. Anlaşmaya varılmasından bir gün önce, fabrikadan kamyonla kablo çıkarılmasını önlemek isteyen işçilerin eşleriyle polis çatıştı. Nihayet 3 Mart 1963 günü Başbakan Yardımcısı Turhan Feyzioğlu
ve Çalışma Bakanı Bülent Ecevit’in aracılığı ile uzlaşmaya varıldı. İmzalanan protokole göre işveren yıl sonu ikramiyesini eski koşullara uygun ödemeyi ve işten çıkarılan 9 işçiyi işe almayı kabul etti. Dört temsilci ise yeniden işe alınmayacak, ancak tazminatları ödenecekti.


İşçiler 5 Mart 1963 günü işbaşı yaptılar. Kavel olayı bitti sanılırken, bu kez Sarıyer savcısı 28 işçi hakkında “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet, polise fiili mukavemet, mesken masuniyetini ihlal” gibi suçlarla dava açtı. 15 Kavel grevcisi tutuklanarak Sultanahmet Cezaevi’ne kondu. Tutuklu işçiler 27 gün hapis yattıktan sonra çıkarıldıkları ilk celsede tahliye oldular, ancak davaları sürdü. 24 Temmuz 1963’te çıkarılan Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’na eklenen ve işçiler arasında “Kavel Maddesi” olarak bilinen geçici bir madde ile 1947 tarihli Sendikalar Kanunu ile TCK’nin 201, 258, 266-273. maddelerine aykırı fiiller ve bunlara verilen cezalar affedilince, Kavel grevcileri de kovuşturmadan kurtuldu.

Kavel grevcileri tutuklu işçilerin tahliye edildikleri 11 Nisan 1963 gününe kadar yaklaşık 100 gün boyunca kamuoyunun gündeminde kaldı. Henüz grev yasasının olmadığı, grevin hangi koşullarla yapılacağının bilinmediği bir dönemde gerçekleştirilmesi, 1960 sonrasındaki ilk işgal örneğini oluşturması, işçiler arasında dayanışma düşüncesini pekiştirmesi, işverenlerin sendika üyeliği ve iş yeri temsilciliği kurumunu kabullenmelerinde bir aşamayı temsil etmesi açılarından Kavel grevi, Türkiye işçi sınıfının sendikal hareketinin en önemli köşe taşlarından birini oluşturdu.

Faruk Pekin, “Kavel Grevi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, Cilt 4, s. 497-498