Gezi Yazıları

ÇİN UYANINCA*

Çin neredeyse son on yılda üzerinde en fazla konuşulan ülkelerin başta geleni. Haziran 1989’da dünyanın en büyük meydanı olan Tiyen’anmın (Göksel Barışın Kapısı) Alanı’ndaki demokrasi yanlılarının kana bulanan gösterisiyle uzun süre dünya medyasının gündeminde kaldı. Ünlü İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci’nin 1987 tarihli “Son İmparator” filmiyle zaten dikkatleri cekmişti. Derken, 156 yıl İngiltere’nin egemenliğinde kalan dünyanın sekizinci büyük ticaret merkezi Hong Kong’un 1 Temmuz 1997 günü yeniden Çin’e geri dönmesi nedeniyle hakkında çok söz edildi. Şu anda gerek Tayvan sorunu, gerekse yüksek büyüme hızı sebebiyle yeniden gündemde.

Çin, Marco Polo’dan bu yana gizemli Uzakdoğu’nun masalsı ülkesi. Avrupa için ipek, çay ve porselen diyarı ya da bir sömürge bölgesi. Ancak tarihsel gerçeklere bakarsak, yaklaşık dört bin yıldır kesintisiz süren bir uygarlığa sahip. Ona en fazla yaklaşan ülke ise Hindistan. Mezopotamya, Mısır, hatta Anadolu uygarlıkları kesintiye uğramış, oysa Çin’de önemli kesintiler yok.

Ülkenin resmi adı Çin Halk Cumhuriyeti, yöneten siyasi yapının adı da hâlâ Çin Komünist Partisi. 9,6 milyon kilometrekarelik yüzölçümüyle dünyanın topraklarının yaklaşık on dörtte birine sahip. Nüfusu, yaklaşık 1 milyar 300 milyon. Yani dünya nüfusunun yaklaşık beşte biri. Avrupa kıtasından daha büyük ve daha kalabalık. Devlet yapısı üniter ve çok uluslu sosyalist cumhuriyet. 22 eyalet, 5 otonom bölge ve Beycing, Şanghay ve Tiyencin gibi üç farklı bağımsız belediye biriminden oluşuyor. İngiltere egemenliğindeki yaklaşık 6 milyon nüfuslu Hong Kong, 1997’de Çin’e katıldı. Portekiz egemenliğindeki Makao ise 1999’da Çin’in parçası oldu. Bağımsız Tayvan’ın da günün birinde Çin’e katılması bekleniyor.

Şu anda Çin’de kişi başına düşen ulusal gelir (GDP/PPP) yaklaşık, 500 USD (Tayvan’da yaklaşık 10.500 USD, 2016 rakamlarına göre sırasıyla
15.000 ve 49.000). Bu da çok anlamlı değil. Çünkü Çin, son 10-12 yıldır yüzde 10-12’lik büyüme hızıyla dünyanın en hızlı gelişen ülkesi. Büyüme hızında ABD’yi geride bırakmış durumda. “Uyuyan dev” uyanıyor. Uyanınca ne olacak? O da dünyanın sorunu.

1979’da Deng Şiaoping’in girişimiyle yürürlüğe konulan reformlarla Çin, büyük bir atılım gerçekleştirdi. Şu anda ülkedeki ekonomiyi tanımlamak olası değil. Çin yöneticileri bugünkü ekonomiyi “sosyalist pazar ekonomisi” olarak nitelendiriyor. Bu da ekonomiye son bir katkı. Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) son kongresi Eylül 1997’de gerçekleştirildi. 1989’dan bu yana ÇKP Genel Sekreteri olan Devlet Başkanı Ciang Zemin, Kongre açış konuşmasında “Partimizin çizgisi, Marksizm-Leninizm, Mao Zı Dong çizgisi ve Deng Şiaoping’in yaklaşımıdır. Deng Şiaoping’in yaklaşımı çağımızın yaşayan Marksizm-Leninizmidir” dedi. Elbette bu, ileri düzeyde bir “reel-politik” kavrayış.

Ancak şu anda Çin, dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi. Kültür Devrimi (1966-1976) sırasında Kızıl Muhafızlar’ca tahrip edilen tapınaklar, camiler faaliyette. Tek tip Mao elbisesini (gerçekte bu giysi Çin’in bağımsızlık lideri Dr. Sun Yat Sen’e aittir) giymekte devam eden yalnızca bazı yaşlı emekliler. Ülkenin özellikle büyük batı kentlerinde her türlü Avrupa ya da ABD markalı eşya var. McDonalds, KFC her yeri kaplamış. Yabancı sermayeye açıldıktan sonra dünyanın en büyük 30 dev uluslararası şirketi Çin’de yatırım yarışında. Herkes “Her Çinli bir tane alırsa” hesabı yapıyor. Öte yandan dünyada üretilen oyuncakların yaklaşık yarısı, ayakkabıların dörtte üçü Çin’den. Dünya bu paradoksu yaşıyor. Son bir yıldır büyük kentlerde herkes cep telefonu kullanıyor.

Çin’deki en hızlı gelişim Şanghay’da. 1930’lu yılların deniz ticareti, batakhaneleri ve mafya şebekeleri ile ünlü Şanghay’da akıl almaz bir bayındırlık hareketi var. Şanghay, şu anda dünyanın en büyük şantiyesi durumunda. Bu haliyle Şanghay, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde dünya finans merkezi için en güçlü aday.

Uzaktan bakınca tablo çok olumlu görünüyor. Ancak yeni liberalleşme merkeziyetçi, planlı, siyasi bir ortamda “vahşi kapitalizm” olarak gelişiyor. Yeni yeni oluşan sınıf ve tabakalar ve Batı-Doğu arasındaki, kent ve kır (nüfusun üçte ikisi hâlâ kırsal bölgelerde yaşıyor) arasındaki çelişkiler yoğunlaşıyor, eşitsizlikler artıyor. Bazı temel gıda sorunları büyüyor.

Çin, bugün dünyanın yeniden keşfedilen bölgeleri arasında. Yirmi milyonluk bir potansiyeli var. Çin’i ziyaret edenlerin başında ABD’liler, Kanadalılar, Almanlar, Japonlar, Tayvanlılar ve Uzakdoğulular geliyor.

Çin denilince aklımıza Çin Seddi, Büyük Kanal, İpek Yolu, ipek, çay, porselen, Çin mutfağı, Çin resmi ve Çin yazısı gelir. Şu anda en çok Çin’in doğu bölgeleri geziliyor. Oysa İpek Yolu, Tibet, Yanzı Nehri boyları da son derece ilginç. Çin’in doğu kesimini içeren ve Beycing, Şian, Şanghay, Guylin, Hong Kong bölgelerini içine alan turlar en klasik olanları.

Türkiye’den grup vizesi alırsanız pasaport kuyruğunda fazla beklemiyorsunuz. Örneğin otuz kişi, en fazla 10 dakikada geçiyor, güleryüzlü Çinli pasaport görevlilerinin denetiminden.

Beycing’de Tiyen’anmın Meydanı, Yasak Kent, Ming İmparatorları Mezarları, Yazlık Saray, Büyük Çin Seddi, Lama ve Konfüçyüs Tapınakları, Gök Tapınağı ve bazı parklar görmeniz gereken yerler arasında. Dilerseniz, Öküz Caddesi’nde bulunan pagoda tarzlı camiyi de görebilirsiniz.

Uykunuza kıyarak erken kalkıp bir parka giderseniz, orada taichi (gölge boksu), kılıç oyunları gibi klasik ritimlerle sabah sporunu yapan insanları da izleyebilirsiniz. Bugünlerde kaset-çalar eşliğinde çağdaş danslarla da sabah jimnastiği yapılıyor.

Beycing’den uçakla (değişik Çin havayolu şirketleri mükemmel servis veriyor. Boing ya da Airbuslar’la) gitmeniz gereken İpek Yolu’nun ana uğrağı Şien (Xian) akıl almaz güzellikler sergiliyor.

Kent içindeki davul ve çan kuleleri, Büyük ve Küçük Yaban Kazı pagodaları (Budacı tapınaklar), pagoda mimari tarzındaki Ulu Cami Külliyesi (İmam Yunusi’nin ahşap möbleli odasında Süleyman ve Nazmiye Demirel’in fotoğrafları asılı), Ulu Cami yakınındaki son derece ilginç Müslüman pazarıyla birlikte, kent dışında Banpo adlı neolitik köyü, Huacing kaplıcalarını ve tüm dünya insanlarının Şien’e akın etmesini sağlayan Seramik Askerler Ordusu’nu (Terra-cotta Army) görebilirsiniz.

Seramik ya da pişmiş toprak askerler ordusu, çağımızın en önemli arkeolojik buluntularından biri. Birleştirilmiş Çin’in ilk imparatoru Çin Şi Huang Di’nin anıt mezarına güvenlik amacıyla MÖ 210 yılında konan ve mükemmel bir ayrıntı heykeltıraşlığı gözler önüne seren buluntu, yaklaşık sekiz bin dolayında seramik askeri, savaş atı ve arabasını içeriyor.

1920’ler sonrasının efsanevi kenti Şanghay ise, hâlâ acayip bir yer (Nazım Hikmet bir şiirinde “Vay vay, ne acayip yer be Şanghay” diyor ya hani…). Ahşap bina çatı uçları Kuzey Çin’e göre daha da kalkık olan padoga yapılarını koruyabilen eski Şanghay’daki en ilginç yerler: Yu Bahçesi, Yeşim Buda Tapınağı ve Aralık 1996’da yeni binasına taşınan Şanghay Müzesi. Bu harika müzede bronz ve porselenin şaşırtıcı öyküsünü kavramaya başlıyorsunuz.

Şanghay’da ayrıca Çin’in bağımsızlık mücadelesinde çok önemli bir yeri olan Dr. Sun Yat Sen’in evini, Çocuk Sarayları’nı, nehir kordonunu (Bund), eski Şanghay’da Batılıların oturduğu mahalleleri de gezebilirsiniz. Şanghay ve yakınlarındaki gerek Sucoğ, gerekse Hangcoğ kasabalarındaki ve Tongli’deki bahçeler Çin Bahçesi’nin en güzel örnekleri. “Doğu’nun Venedik’i” olarak adlandırılan Sucoğ, Büyük Kanal’ın yan kolları, ipek ticareti ve tapınakları ile ünlü.

Çin’in doğusunda bir başka güzellik Kapadokyavari jeolojik oluşumlarıyla ünlü Guylin. Li Nehri boyunca doğanın karstik bir bölgede biçimlendirdiği jeolojik oluşumlar, tepeler, konik biçimlenmeler 4-5 saat süren bir tekne yolculuğuyla sizde unutulmayacak izler bırakacaktır.

Doğu Çin’in en gözde merkezlerinden biri de Guangcoğ yani Kanton. Fransa Kültür Bakanları’ndan André Malraux’un Kanton’da İsyan romanına konu olan Guancoğ’da Dr. Sun Yat Sen için yaptırılan anıtsal tiyatro binası, Avrupa barokunu anımsatan bezemeleriyle Çen Ailesi Tapınağı, Beş Keçi Heykeli, Altı Banyan Tapınağı, Hz. Muhammed Camisi, Büyük Park ve pazaryeri görülecek yerler arasında.

Çin’de dinsel yaklaşımlar 1949 sonrasında gerilemiş. Yine de Konfüçyüs yaklaşımı, Daoizm, atalara tapma, Şamanizm, Budizm, Müslümanlık, Hıristiyanlık geçerli. Çin’de Mandarin temelli standart Çince egemen olmaya başlamış. Ancak Han soyu dışında 55 değişik etnik topluluk kendi dillerini konuşuyor. Çin çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir mozayiğe sahip.

Kentlerde ancak bir çocuk sahibi olmaya izin veriliyor. Eğitim düzeyi kırsal kesim dışında oldukça yüksek.

Klasik “kantonez” çeşitleriyle Çin Mutfağı hâlâ dünyanın en zengin mutfakları arasında. Birkaç gün içinde, aynı Çinliler gibi, ince çomaklarla yemek yemeye alışıyorsunuz.

Her yer klasik Çin sanatının örnekleriyle dolu, kaligrafik ürünler, suluboya resimler, mine, nakış, narin yeşim ve fildişi işlemeler, batik, iplikler, seramik…

*“Çin”, Görüş (TUSİAD), Haziran 1998, s. 74-77.