FARKLI OLMANIN ADI – DİSK

Türk.lş’ten dışlanmak istenen sendikalardan Maden-İş Basın-İş ve Lastlk-İş, bağımsız Gıda-İş Sendikası ile birlikte 15 Temmuz 1966’da Sendikalar Arası Dayanışma’nı (SADA) oluşturdular. Kimi bağımsız sendikalarla yapılan tartışmalardan sonra Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş sendikaları 12 Şubat 1967’de Türk-İş’ten ayrılma kararı verdiler ve aralarına bağımsız Gıda-İş ve Türk Maden-İş Sendikaları’nı da alarak 13 Şubat 1967’de DİSK’i kurdular.

Türkiye’de özellikle 1980 sonrasında, sendikal birliğin Türk-İş’te gerçekleştirilmesini savunun kimi “ilerici” çevreler, bu iddialarına gerekçeler geriye dönük de dönerek DİSK’in çoğunluğunun yanlış bir çıkış olduğu görüşü nü öne sürdüler.

Bazıları “DİSK’in biraz deneyimsizliği, biraz da aceleci sonuçlarının bozulması”, “DİSK’I Türk-İş’ten pazarlamak ya da kendini ihraç ettiren sendikalar kurdu” diye yazarken, kimileri de “DİSK’e sonradan gidenler Türk-İş’in oyununa geldiği” gibisine “komplo teorileri” öne çıktı. Bunlar öznel terapilerdir. Oysa bir bütün olarak DİSK’in kendisi nesnel bir olgu.

DİSK’in bir Kuruluş Bildirgesi ile görüntüleri ortaya çıkarıldı. Bu görüşler özet olarak Anatüzük’te yer aldı. Her iki belgenin başlangıçtaki DİSK’in ardından farklılaştırılmış bir biçimde geliştirilmiş anlatımından oldukça farklı olduğu ortaya çıkmıştır. DİSK kuruluşunda kendisine “devrimci” denmesini uygun görmüştü. Ancak bu niteleme Kuruluş Bildirgesi’ndeki Beslenme Devrimi, Barınmada Devrim, Sağlıkta Devrim, Vergide Devrim… gibi başlıklarda yer alan biçimiyle henüz egemen devlet ideolojisinden kopuşu içermiyordu. Nitekim DİSK, Kuruluş Bildirgesi’nde devrimciliği şu şekilde tanımlıyordu: “Biz devrimcilik; büyüyen, gerici, ekonomik, sosyal ve politik değişiklikler değiştirme ve Anayasa politikalarının hayata geçirilmesi anlamına gelir.”

DİSK’in kuruluş günlerinin değişimi anayasal olarak kendi siyasi partileriyle iktidara gitmeyi amaçlayan oldukça siyası bir retoriğe işaret etti. Planlı devletçiliğin, Anayasanın eksiksiz olduğunun, sosyal adaletin gerçekleştirilmesinin istendiği Kuruluş Bildirgesi’nde “işçi sınıfının devlet yönetiminin her kesiminde söz ve karar sahibi olması” gösterilmesi amaçlanıyordu. etiketinin “karar sahibi olması” tanımlaması oldukça ileri bir amaçtı.

DİSK’in Dört Mücadele Yılı olarak Şubat 1971’de yayınlanan bir broşürde ise Kuruluş Bildirgesi’ndeki görüşler tekrarlanmakla birlikte denilecekti: “DİSK toplulukları… geri bırakılmış Türkiye’de sendikacıların yalnızca Anayasacı politikalarımızın koruyucu politika çalışmaları, kendi partileri içinde görev almaları, kendi partilerinin iktidara gelmesi için mücadeleleri ile mücadele… İşçilerin sosyali sosyalizmdir. Sınıfı kendi ideolojisine sahip çıkaracak eğitim yapmak zorundalar.”

Aynı broşürde ayrıca “DİSK ise, Türkiye’nin geri kalmışlıktan, içine düşmüş emperyalizmden, tüm haksızlıklardan kurtulabilmesinin tek demokratik, devrimci güç olduğundan” oldukça serbest bir cümle yer alacaktı.

Daha kuruluş birliği 14 Şubat 1967 tarihli ANT dergisinde yer alan yazısında Fethi Naci “Büyük bir eğitim faaliyetine girişi zorunlu olan DİSK’in ibadetlerinin dikkat edeceği en önemli husus, sendika ile parti arasındaki mahiyet farkıdır” diyerek oldukça önemli bir ön uyarıda bulunacaktır.

DİSK’in kuruluş günlerindeki yaklaşımı daha sonra DİSK Davası’nda askeri savcılarca iddia edildiği gibi, yasalara uygun sözlerin kullanılmamasından kaygıdan kaynaklanmıyordu. Bu durum son derece samimi idi ve 1967’deki ipucunu yansıtıyordu. Bu, işçi sınıfının asgari programı ya da maksimum programın olması gereken hedeflerin aynı sırada yapılabiliyordu.

DİSK’in başlangıçta ortaya koyduğu görüşler Batı Avrupa’da sosyal demokrat partiler ile içiçe çalışan senti·kal merkezlerin uygulamalarını ve ırmaklarla birlikte, “sınıf” abonenü vurgulaması, işçi sınıfına politikada “karar” yetkisiz çalıştırılması ile eğitim ayrılıyordu. İşçi sınıfının politik mücadele geçmişi çok güçlü olmayan azgelişmiş bir harcamalarla bu sendikal mücadele 1967 dünya koşullarında oldukça doğaldı.

Ancak kuruluş ilkelerindeki eksiklikler, muğlaklıklar, katılımlar ne olursa olsun, Türkiye’de bir sendikal kuruluş Anatüzüğünde ilk kez sendikal mücadelenin yetersizliği·liğl ve siyasi mücadelenin gerekliliği açıkça vurgulanıyordu. Bu sendikal hareket açısından son derece önemli bir gelişmeydi. Böylesi bir “partilerüstü sendikacılık” şemsiyesi altında AP ya da CHP’de politika yapan sendikacı milletvekilleri başta olmak üzere Türk-İş’li sendikacılar tarafından şiddetle eleştirildi. DİSK’in kuruluş yıllarını kendisine yönelik “komünist” suçlamasına karşı yoğun bir savunma ile ele geçirdi. Henüz Tip içinde ayrılıkların su yüzünde çıkmadığı 1967.70 döneminde ülkenin tüm sosyalistleri, tüm demokratları, tüm ilericileri, zaman zaman DİSK’li sendikacılara rağmen DİSK için çalıştı. Özellikle İstanbul’da ’68 Kuşağı’nın bir kısmı sürekli fabrika kapılarındaydı.

1967·69 döneminde gençlik dönemiyle Tip içinde birlikte gerçekleşen güven ile DİSK’li sendikaların gençlik merkezleriyle ortak bildiri yayınlaması, birlikte eyleme girişmesi, üniversite gençliği kuruluşunu desteklemesi DİSK’in kuruluş yıllarının olumlu yanlarıydı.

Öte yandan DİSK aynı yıllarda Çemberlitaş’taki bir kata hapsolmuştu. Gerekli örgütlenmeyi ve eğitimi gerçekleştiremiyor, tip ilerici, sosyalist sendikaları sendikal mücadeleye kanalize ediliyordu. Sendikal örgütlenme esas olarak İstanbul-İzmit hattını ve genellikle özel sektörel faaliyet göstermektedir. Henüz Türkiye yaygınlık kazanamamıştı. Grev hakkı olmayan memur sendikaları ile gerekli bağlar kurulmamıştı. Genel Başkana aşırı yetkiler verildiğinde Anatüzük zaman zaman sorunlar ortaya çıkıyor. Kimi ürün da DİSK Anatü-züğündeki muğlak yaklaşımlar ile çelişkien düzenden yana açıklamalar yapıldı.

Çeşitli olumsuzluklara rağmen o günkü işsizlik Türk-iş sendikalarının 1 günlük ücrete anlaşması zammı DİSK sendikaları 2-3 saat için yaşlılığa başlamaca DİSK’e yönelişi hızlandı. Bu arada DİSK içinde çalışan zaman zaman yöneticilerine rağmen yeni eylem türleri geliştirildi. Derby, Türk Demir-Döküm, Singer fabrikaları işgalleri bu çabaların muhteşem örneklerini oluşturdu.

15-16 Hazıran 1970 DİSK için bir dönemç oldu. 31 Aralık 1961’deki miting bir yana bırakıldısa DİSK üyeleri Türkiye işçi sınıfı tarihinde bir kez etkın, kitlesel bir eylem gerçekleştirdi. Bu, DİSK’I DİSK yapan büyük eylemlerin likididi. Direnişin nedeni özelde DİSK’i devre dışı bırakmak, genel olarak Sendika özgürlüğü kısıtlaması amacıyla AP iktidara gelince yasa taslağı idi. Ancak bu taslağa aralarında DİSK Genel Başkanı olacak olan Abdullah Baştürk’ün de bulunduğu Türk-İş’li milletvekilleri olumlu oy verdi. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler 15-18 Haziran tarihleri ​​arasında işlerini bek-lemediği bir şekilde ayırması üzerine radyodan işçileri ayırırken, o dönem DİSK Genel Sekreteri Kemal Sülker şöyle diyordu: “Girişilen kayıtlı kâr eylemle ilgimiz içişleri bakanı’na söyledi. Ve kesinlikle bu ayrıştırılmamış tasvip bakımımızı bildirdik. Ayrıca çalışane de radyoda bir aleti uyarma yaparak kötü cereyanlara sahip olmamalarını istedi.”

12 Mart Müdahalesi’nden az bir süre önce yayınlanması broşürde “işçi sınıfının ideolojisi sosyalizmdir” diyen DİSK, 12 Mart Müdahalesi’ni ise şöyle değerlendiriyordu: “DİSK, Atatürk devrimlerinin ve Anayasal güçlerinin korunmasında, performansında ve çalıştırıldığında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yanında olduğunu göstermekten kıvanç
. işte böyle bir memleketin beceriksiz ellerinde, emekçi halkımızın da perişanlığını artıracak bir düşmeyi gören ve Türk Milletinin bağrından oluşan Silahlı Kuvvetlerin bu vahim durumunu karşılayan işçiler işçi sınıfımızın devrimci kesiminde büyük bir ferahlık yaratmıştır.”

12 Mart askeri müdahalesini ilk günlerde çok sayıda ilerici kuruluş da desteklemişti. Ne var ki, konumz politikasının devam ettiği sözler DİSK’in o günlerde “sosyalizm” kurallarını kullanmakla birlikte, resmi ideolojiden kopamadığını gösteriyor. DİSK, bu açıklamayı 12 Mart Dönemi’nde “günü kurtarmak” amacıyla kullanmaya devam etti. Bu dönemde DİSK’li sendikacıların tek sorunu doğal olarak “kapatılmamak”tı.

DİSK, 1967-71 yılları arasında genel olarak Tip’i destekledi. DİSK kurucularından Kemal Nebioğlu ve Rıza Kuas 1965 seçimlerinde TİP’ten seçilerek TBMM’ye girdiler. Rıza Kuas 1969’da yeniden seçildi. 1968’de DİSK ve Maden-İş Başkanvekili Şinasi Kaya TİP’ten İstanbul Belediye Başkanı adayı olmuştu. DİSK 1969 genel seçimlerinde ve ara seçimlerde TİP’e oy listesinde yer aldı. 1969’da TİP adına radyodan konuşanlar arasında DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler de vardı ve konuşmasında CHP’yi ve Bülent Ecevit’i çok sert eleştirmişti.

Bu görüntüye DİSK ile TİP arasında yapılması gerekenler hiçbir zaman oluşturulamadı. DİSK ile TİP hiçbir zaman bütünleşemedi. Daha yüksek ücret, daha iyi sözleşmeler nedeniyle DİSK’e kazanılan işçiler sosyalizmle kazanılamadı. Bu Olumsuzlukta en büyük maaş DİSK’li sendikacılarındı. Uvriyerist uygulamalarını TİP içinde yarıdan bir fazla “işçi” çoğunluğunun tüzük hükmüne dayalı olarak çalışan DİSK’li sendikacılar, çeşitli kademelerinde yer almış Olsalar bile hiçbir zaman tam bir TİP’li yapamadılar. DİSK’li sendikacılar önce sendikalizm, sonra TİP geldi. TİP’lilerin günlük sendikal mücadelesinde sonuna kadar kullanan sendikacılar, aynı TİP’lilerin DİSK’teki siyasi çalışmasını engellediler.

DİSK Genel Başkanı 1971’deki 4. Tip Genel Kurulu’nda görev almadı. 12 Mart sonrasında TİP’in kapatılmış olması kimi DİSK’li sendikaları politik olarak özgürleştirmişti. Artık üzerlerinde TİP’in ideolojik etkinliği kalmamıştı. 1973 Genel Seçimleri sonrasında koşullar değiştiti. DİSK Genel Başkanı “Halk Sektörü”nü övüyordu. DİSK 1973 genel seçimlerinde ve onu izleyen yerel seçimlerde CHP’nin oy kamuoyunda yer aldığı görüldü. DİSK bu çağrıyı 1977 ve 1979’da tekrarladı. 1979’daki tek farklılık, sosyalistlerin baskısı ile CHP’yi destekleme kararında sosyalist partilere de oy verilip verilemeyeceği belirtilmesi idi.

1974 ile birlikte bağımsız ya da Türk-iş’ten yapılan CHP yanlısı sendikalarının etkinliği olduğu sendikalar DİSK’e üye olmaya başladı. CHP ile ilişkiler düzeldi. Öznel olarak kayıtlısak, DİSK’in “CHP’lileştirilmesi” sağlandı. Gerçekte hem DİSK, hem de CHP bir değişim yaşıyordu. Bu olgu TİP’in güzel bir şekilde gelişemeyen DİSK’in üye kazandığı· artan yola yol açtı. Ancak bu güzel gelişme, örgütsüz ya da Türk-İş’te örgütlü çalışmalar DİSK sendikalarında örgütlenmeden çok, sendikaların DİSK’e katılımı ile gösterileriydi.

Yine de 1974 sonrasında DİSK, sendikanın tekl dostum idi. 12 Mart öncesi geleneğiyle DİSK, sınıf içinde direnişin, kavganın adı olmuştu.

Mayıs 1975’teki V. Genel Kurulda sosyalist olarak bilinenler sendika yönetimi dışında kaldı. Genel kurul sonrasında “ilerlemeciler” olarak ayarlanabilir politik bir yapılanma DİSK’te egemen oldu. Siyasi parti-sendikal örgütlenme farklılığı ve ilişkiler açısından son derece önemli yanlışlar içeren görüşleriyle bu yapılanma sendikal örgüte toplumsal işlev yükleyen, değiştirmeci, sekter, ültimatomcu tavırları ile önemli yanlışlar üretti’ Bu arada DİSK Anatüzüğü olması gerektiğinin birleşmesi gereken üye sendikalar arasındaki sorunlar, CHP yanlısı sendikacılar çözüldü. Bazı sendikacılar DİSK’ten ihraç edildi. CHP’II sendikacılar “ilerlemeciler” ile birlikte muhalif sendikacıları toplantı yaptı.

Örgüt içi olumsuzluklara rağmen 1975-1977 arasındaki bu dönemdeki önemli kitlesel eylemler etkinlikleri, yayın ve eğitim yoğunluğu ağırlığı verildi. 1975’teki Demokratik Hak ve Özgürlükler Mitingleri’nden sonra 1 Mayıs İşçi Bayramı 1976’da DİSK tarafından kitlesel olarak kutlandı. Aynı yıl Eylül’de Devlet Güvenlik Mahkemeleri yasa tasarısına karşı Genel Yas Eylemi ile direnen DİSK, siyasal içerikli bir genel grev gerçekleştirmiş oldu. Ne var ki, DGM Direnişi sonrasında işten ayrılan işçilere yeterince sahip çıkılamadı. “DGM’yi ezdik, sıra MESS’de”, “grup sözleşmesine hayır” gibi değiştirilmeyen sloganlar acı sonuçlar doğurdu.

Bu dönemde DİSK ilkeleri “demokratik sınıflar ve sendika kitleciliği” liderliği altında yeniden tanımlandı. DİSK’in “istemler” paketi yer almaktadır. İstemler arasında en önemli olanı TCK’nın 141. ve 142. kişilerinin talebi idi.

V. Genel Kurul sonrasında sosyalist olarak bilinen sendikaların açıklamaları Işinde CHP’i sendikacılar “ilerlemeciler” ile ittifak içindeydi. Ama CHP operasyonu tamamlanınca balayı sona erecekti. DİSK Genel Başkanı’nın CHP’lier arasında önemli rahatsızlıklara UOC bardağı bardağı taşıran son damla oldu. Yönetimde yollar ayrılıyordu. fazla artık yönetim Maden-İş’ten ayrılabilecek 120 bin üyeli bir Genel-İş DİSK üyesi olmuştu. “ilerlemeciler” ile birlikte sosyalistleri açıklayanlar bu kez “ilerlemeciler” ile hesaplaşmaya giriştiler. DİSK’te ikili yönetim oluşturuldu. 4’Ier, 3’Ier tartışması, basına kadar yansıyan suçlamalardan sonra, Aralık 1977’deki VI. DİSK Genel Kurulu’nda, 2 dönem CHP milletvekilliği yapmış, Türk-İş’in 1971-74 döneminin sosyal demokrat sendikacılık hareketinin lideri, Genel-İş Başkanı Abdullah Baştürk DİSK Genel Başkanlığı’na seçildi.

1966’da Türk-İş içinde yollar ile 1966-75’Ierini Türk-İş’te Demirsoy-Tunç ekolüyle, 4’Ier Raporu (sonradan 12’Ier Raporu, 24’Ier Raporu) gibi belgelerde DİSK’e yönelik suçlamalarla yürüten “sosyal demokrat” sendikacılar sonunda DİSK ile bir araya gelmişlerdi. Ama Türkiye’nin toplumsal ve politik gerçekleri, militan, ileri düzeydeki üretimlerin baskılanması, yine de yeni DİSK’in ibadetine “bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm” diyordu.

Milliyet gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi’nin DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk ilettiği ve 16 Ocak 1978 tarihli Milliyet gazetesinde yayın röportajda DİSK genel başkanı şunları söylüyordu: “DİSK bir sendikal örgüt sendikatür. DİSK’e sendikallere toplumsal durumlar aynı olanlar için değil, ekonomik çıkarları aynı olanlar için olanlar… DİSK, sosyalist bir örgüttür. düzeydeki yönetim de, milletvekilinin seçtiğim seçim çevreleri de, parlamento içinde sayısız mil-letvekilleri de ve partinin pek çok yönetici kademeleri de benim bir sosyalist ayrılıkçıları idi.”

Ekonomik koşulların ağırlaşması, sömürünün büyümesi, Sosyalist örgütlenmelerin artan ivmeleri, gelişenci mücadelenin militanlaşması, bölgeden de şiddetli faşist saldırıların yaygınlaşması nedeniyle 1978-80 döneminde DİSK, geçmiş yıllara göre daha fazla eylemli olarak ele geçirildi. Kanlı 1 Mayıs’ın ardından 1 Mayıs 1978’in yine taşınması olarak kutlanması, Türkiye işçi sınıfının bugün işçi-memur, DİSK’li-Türk-İş’li 800 bine yakın çalışanın katılmasıyla en yaygın işçi eylemi olan 2 saatlik iş bırakması, yani 20 Mart Faşizmi ihtar Eylemi, Kahramanmaraş Katliamını Protesto Eylemi, 30 Nisan 1980 Eylemi, 4 mitingi, 12 15-16 Şubat Hazıran kutlamaları, faşistlerce hunharca katledilen DİSK eski Başkanı Kemal Türkler’in cenaze törenleri ve katılama yönelik protestolar bu dönemin önemli eylemleriydi.

Bu dönemde DİSK’in CHP’de ortaya çıktığı ve Türk-İş’in imzaladığı Toplumsal Anlaşma’yı reddetmesi ayrıntılarıyla tartışılması gerekli bir başka olgu. Ancak DİSK, CHP yönetimleri dönemlerinde eleştirel davrandı. İstemlerini sık sık yazılı olarak iletti, faşizmle karşı mücadeleye dikkat çekti. 20 Mart Faşizme İhtar Eylemi’ni iktidara rağmen örgütledi. Yine bu dönemde DİSK’le sendikalaşma mücadelesi veren demokratik örgütler arasında daha sıcak bağlar kuruldu, birlikte büyük çalışmalar yapıldı, DİSK, TÖS-DER’i onursal üyeliğe kabul etti.
Örgütsel olarak kimi sendikaların tüzüklerindeki tartışma konusu olan antidemokratik maddeler, ortak bir tüzük taslağı ile aşılmak istendi. DİSK Araştırma Enstitüsü ve DİSK Eğitim-Kültür Merkezi (OKM) kuruldu. DİSK, 1973’ten sonra üyesi olan belediye, banka ve bazı kamu sektörü işçileriyle birlikte 1979’da artık Türkiye’nin en ücra köşelerine kadar örgütlenmişti. Kimi oluşum-suzluklara rağmen örgüt içindeki iletişim oldukça gelişmiştir. Bunun güzel bir örneği, çok kısa zamanda örgütlenen 20 Mart Faşizmi İhtar Eylemi’nin başarıya ulaşmasıdır.

1970’lerin sonlarında DİSK, ekonomik mücadeledeki militanlığı, faşizm ve emperyalizme karşı kararlı tavır alışı ve siyası içerikli açıklamalarıyla güzel gücü üstünde bir etkinlik kazanmıştı.
“Sendika ağalığı”, ya da öne çıkan militanların budanması tür suçlamalarına maruz kalan DİSK 1978-80’de çok sayıda yıllanmış sendika lideri seçimle değiştirildi. Ancak yapılan olumlu işlerin yanı, küçük işyerlerinin örgütlenmesi sıra, toplu sözleşme ve grevlerde bazı taktiklerin yanlışlara düşmesi, eğitimin yeterince yaygınlaştırılması, kanunların varlığı, işlerden dolayı işsiz kalan işlerin uzun süreli sahip çıkılmaması bu dönemdeki olumsuzluklar arasında sayılmalıdır.

1975-77 oranlarında daha demokratik bir yönetimin gerçekleştirildiği 1978-80 döneminin olumsuz olayı, Onur Kurulunca 4 birliğin geçici olarak DİSK’ten ihraç edilmesiydi. Ancak geçici çıkışın bitiminden sonra değişmesi son DİSK Genel Kurulu’nda ihraç kararları değiştirilmeden, yönetim için uzlaşmadan ayrılmak. 2 Temmuz 1980’de sona eren VII. DİSK Genel Kurulu’ndaki en önemli olay ise 12 üye sendikanın son gün genel kurula katılmadan, bir basın açıklaması ile yönetimde görev yapmayacaklarını bildirmeleri idi.
1976’da DİSK, “DİSK, CHP, burjuvazi” üçgeninin bir ayağı olarak nitelendirildi. 1979’dan sonra özellikle karşı karşıya gelen siyasi mücadelelerde DİSK’in bağışlaması, “ağalığı, teslimiyetçiliği” bazı siyasi değerlendirme temel eleştiri konularıydı. Çeşitli örgütlenme oluşumları DİSK sendikalarını yeterli görmediklerinden “alternatif” sendikalar kuruldu. Çözümün karmaşık ortamında kimi sosyalist siyasi partiler “faşizmle karşı DİSK bizi birleştirsin” çağrıları yaptı.

12 Eylül 1980’de yeniden “ordu kılıcını attı” DİSK’liler hapishaneye gönderilirken Türk-iş Genel Sekreteri bakan oldu.

Bazı kişisel olumsuzluklara rağmen Askeri Mahkemede DİSK ve Türkiye Işçi sınıfı savunuldu. DİSK’li sendikacılar askeri mahkemelerinde kendilerinden beklenebilecek ortalama düzeyde daha yüksek bir performans gösterdiler. Sonuçta 12 Eylül’e gelirken tabanda saygınlık kaybetmeye başlayan kimi DİSK’li yöneticiler 12 Eylül’den sonra yenıden itibar kazandılar. Olayın paradoksal yanı da ürünü.

Acı olan, yarım milyonluk işçi deposunun hapishanedeki DİSK’lilere sahip çıkamaması idi. Tüm baskılar sonunda mahkeme salonu boş kalan dinleyici tribünleri 1967-80 mücadele döneminin boyutlarını sergiliyordu.

İlk kez DİSK ile birlikte sendikal düzeyde ve kitlesel yaygınlıkta Işçi sınıfının varlığı ve sınıf mücadelesi savunuldu. Temsilcileri seçebilir belirleme, toplu sözleşme taslağını katılma ile hazırlama, toplu sözleşme ya da grevleri oylama ile sonuçlandırma ilkeleri DİSK ile ete kemiğe büründü. İşçi sendikaları, iş komiteleri DİSK sendikalarında tartışıldı. DİSK ile işyerlerindeki militan işçiler öne çıktı. DİSK ile işçi, işçi sınıfının algıladı.

Bir sendikal hareketteki gelişmelerdeki sendikal işçi kitlelerindeki değişimlerdir. DİSK’te gerek kurucuların, bir Kemal Türkler’in, bir Rıza Kuas’ın, DİSK’e sonradan gelen sendikacıların katkısı büyük. Ama DİSK’in gelişimi ve gelişimi, bir toplu sendikacının Irak başarısı değil, somut ekonomik, toplumsal ve siyasi ayrılıklar yeni arayışlar olan İşçi kitlelerinin yeni bir sendikacılık anlayışına yönelmelerinin nesnel bir ürünü. DİSK için mücadele eden sıradan işçilerden, kadınların DİSK üyeleri için çaba harcayan öğrencilere gençliğe, Derby’de, Demir-Döküm’de, Singer’de, Antalya’da, Kars’ta, Ceylanpınar’da, Edirne’de mücadele edenlere kadar DİSK tüm ölümler, demokratların, sosyalistlerin, bir direnişin ortak ürünü.
Bu nedenle DİSK’in üye sayısı kısa sürede 35-40 binden yarım milyona ulaştı. DİSK’in gözbebeği sonucunda, sermaye sınıfının korkulu rüyası haline geldi. Hakkında gelinmesi istenen ilk hedef oldu.

Onun seçimleri, işverenlerden, siyasi iktidarlardan buna rağmen, devletten bağımsız sendikacılık anlayışı ile. Tabanın söz ve karar sahibi olması ilkesi ile. Sendikal mücadeleyi, demokrasi mücadelesini İççe sürdürmesi ile. İşçilerin bir sınıf olarak siyasi mücadelesi savunması ile. Hızla harekete geçebilme ve kitleleri canlı olarak kavrayabilme yeteneği ile. İşçilere işyerlerinde gerçek kimlik kazandırılması ile. Sendikal birlik “İlkelerde birlik, tabanda birlik” ilkesiyle savunması ile. Kısacası DİSK’i DİSK’i yapan ilkeler ile.

Bugün gerilere bakıldıkça DİSK’e ilişkin tüm olumsuzluklar DİSK’in ikincisini yönlendiriyor. DİSK’in temel yaklaşımı şudur: DİSK devlet sendikacılığına karşı ilk ve ciddi bir alternatiftir. Resmi sendika ile sendikal bağlantılı ilk hesaplaşma çabasıdır. Türkiye sendikacılık hareketi sınıfı için ne kazandıysa DİSK ile kazandı.
FARUK PEKİN

LinkedIn
Share
Instagram