ANTARKTİKA’YA AYAK BASMAK*
Dünyanın en soğuk, en rüzgârlı ve en kuru yeri Beyaz Kıta’da, vahşi ve bakir bir ortamda, penguenlerle, balinalarla, foklarla geçen on günlük bir macera.
Dünyanın her yerini gezmiş, görmüş insan diye bilinirim. Büyük ölçüde doğru. Ama ne yazık ki Antarktika’ya ayak basmamıştım. Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’den büyük bir grupla gittiğim Antarktika gezimizde hem Antarktika karasına ayak bastık hem de 66˚ 33’ enleminden dolaştığı varsayılan Güney Kutup Dairesi’ni geçtik.
Bunun için önce Buenos Aires’e, oradan da Ushuaia’ya uçup gemimize bindik. Gemimizle Ushuaia’dan yavaş yavaş ayrılıp adını ikinci gezisinde Charles Darwin’in de bulunduğu Beagle adlı gemiden alan Beagle Kanalı’nda seyrederken albatros ve dev petrel kuşları bizi uğurladı.
Ushuaia’dan Antarktika kıtasına ait en yakın yer 900 km uzaklıktaki Güney Shetland Adaları. Bu adalara varmak için yüzyıllardır gemicilerin korkulu rüyası olan Drake Geçidi’nin geçilmesi gerekiyor. Adını, Macellan’dan sonra ikinci kez dünya çevresinde dolaştığı kabul edilen ünlü İngiliz gemici ve kâşif Sir Francis Drake’ten alan geçit değişik hava şartlarına göre hızla değişen kuvvetli akıntıları, fırtınaları ve inanılmaz güçlü dalgalarıyla meşhur.
Doğa Bu Yolculukta Bizden Yana
Yolculuk kötü havalarda üç gün kadar sürüyor. 8 – 10 metreye kadar çıkan dalgalar nedeniyle yolcuların çoğu kamaralarından çıkamaz, kusmaktan yatamaz ve uyuyamazmış. Biz en kötü durumlara hazırdık. Doktor izniyle alınan ilaçlar, bileklikler, peksimetler dahil gerekli her şeyle donatılmış bir durumdaydık.
Ama o da ne? Birkaç gün önce edindiğimiz önbilgilere uyarcasına Drake sakin bir göl haline dönmüştü. Yüzlerimiz güldü. Herkes yemeğini yedi, içkisini içti. Doğa bizden yanaydı, giderken de dönerken de Drake Geçidi sütlimandı ve hava neredeyse her gün masmaviydi.
Drake Geçidi’ni geçtikten sonra karşımıza çıkan buzdağları Antarktika Yarımadası’na geldiğimizi söylüyordu. Zaten sağımızda solumuzda balinalar da kuyruk göstermeye başlamıştı. Yarımadaya 120 km uzaklıktaki Güney Shetland Arşipeli karşımızdaydı. İlkin Zodyaklarla at nalı biçimli Deception Adası’nın Bailey Head adlı koyuna çıktık. Harika, muhteşem bir ortam. Kıyıda yatan foklar, aralarında yürüyen penguenler…
Daha önce dünyanın birçok yerinde penguen görmüştüm. Ama bu adada dağ taş penguen kolonileriyle kaplıydı. Gemideki seminerlerde bize Antarktika’da sekiz ana tür penguen olduğu anlatılmıştı. Bu adadakiler çizgili çeneli ya da sakallı penguenlerdi. Onları rahatsız etmeden aralarında yürüdük.
Doğal Dengeyi Korumak için Önlemler ve İkazlar
Herkesin aklı başından gitti, fotoğraf için sıraya girildi. Gemideki yoğun seminerlerde “yapılmaması gerekenler” bize ezberletilmişti. Canlılara hiçbir şekilde zarar vermeyecek, onları ürkütmeyecek, onlara 3 – 5 metreden daha fazla yaklaşmayacaktık. Kazara penguen bize doğru yürürse onu bekleyip ani hareketlerden kaçınacaktık.
Gezginlerin karadaki ya da denizdeki hayvanlara bir şey vermesi yasaktı. Karaya çıkarken gemiden bir şey taşıyamazdık, karadan da gemiye bir şey getiremezdik. Gemideki ikinci günümüzde karaya çıkarken kullanacağımız pantolonların, gömleklerin ceplerinde böcü börtü olabilir diye hepsi tek tek kontrol edilmişti. Gemi tüm yolcularına sarı bir parka hediye etti ve geziler sırasında kullanmak üzere birer çizme verdi. Karaya çıkacaksak gemiden inerken ve gemiye binerken çizmeleri kimyasal bir sıvıdan geçiriyorduk.
Ardından Cuverville Adası’nın etrafında Zodyaklarla gezi yaptık ve adaya çıktığımızda bu kez orada “gentoo” penguenleriyle tanıştık.
Daha sonra İngilizlerin 1944 yılında bir bina kondurdukları Port Lockroy’da karaya çıktık. Bina 1996 yılında restore edilmiş ve hem bir müzeye hem de bir postaneye dönüştürülmüş: Dünyanın en güneyindeki postane. Dileyenler pasaportlarına oranın damgasını da vurdurdu.
Daha sonra hastalanan bir yolcuyu ufak uçakla Puerto Williams’taki hastaneye göndermek için King George Adası’na döndük. Gemideki doktor dışında Antarktika’da ilk yardım yapabilecek bir hastane yok. Bu sayede orayı da gördük. 1961’de yürürlüğe giren ve Türkiye’nin de 1996’da imzaladığı Antarktika Anlaşması Sistemi’ne göre adada faaliyet gösteren 20 dolayında bilim merkezi hakkında bilgilendirildik.
Doğanın Gücünü Hissetmek
Daha sonra yeniden güneye inmeye başladık. Bu arada normal turist güzergâhlarında bulunmayan yerlere de uğradık. Bunlardan biri Spert Adası ve çevresiydi. Kendimizi dağ buzlarının ve buzdağlarının çevrelediği bir ortamda harika kaya oluşumları içinde bulduk. Son derece şaşırtıcıydı. Nefeslerimiz tutuldu. O gün D’Hainaut Adası gezisi sonrasında Cierva koyunda geç saatte güneş batırdık. Dünyanın birçok yerinde, akıl almaz ortamlarda günbatımı izlemişimdir. Ama Antarktika’daki bambaşkaydı. Kimseler yok, siz ve o güçlü doğa.
Doğa özellikle orada sizi büyülerken korkutuyor da. Çünkü her şeye hâkim olan o. Gemideki en ileri teknik imkânlar bile onun ne yapacağını kestiremiyor.
Günbatımı sessizliğinde bir yandan insanlığın kutup maceralarını düşünüyorum. İnsanın bilinmeyeni keşif isteği, korkuya karşı duruşu, keşif ve kendini aşma yolunda çekilen çileler, zorluklar, kahramanlıklar ve trajediler…
Nihayet Antarktika Yarımadası’nın Portal Noktası’na ulaştık. Çok heyecanlıyız çünkü kıtaya ayak basacağız. Enfes bir dekor içinde karaya ayak basıyoruz. Kimimiz özel Antarktika bayrağıyla fotoğraf çekiyor, kimimiz muhteşem doğal manzara içinde kendini kaybediyor. Ardından Enterprise Adası’nın bir koyunda 1915 yılında batmış balina avcılarına ait bir tekneye bakıyor ve gemi seminerlerinde bizlere aktarılan fokçuların, balinacıların vahşi yaşama verdiği zararları anımsıyoruz.
Güney Kutup Dairesi’nin de Güneyinde Suya Dalış
Sonunda 66 derece 33 dakika 39 saniye enleminden geçtiği varsayılan Güney Kutup Dairesi’ne vardık ve geçtik. Geçişimiz güvertede şampanyalarla kutlandı. FEST Travel beş yıl önce daha ufak bir grupla Antarktika gezisi yapmıştı. Bu kez 19 kişilik bir grubuz. Bu grup Türkiye’den Güney Kutup Dairesi’ni geçen ilk büyük Türk grubu oldu.
Şampanyalı kutlama ardından bazı gezginler suya daldı. Grubumuzdan Mehmet Uzel ile Yusuf Etiman da denize atlayanlar arasındaydı. Onlar da belki Türkiye’den Güney Kutup Dairesi’nin güneyinde suya dalan ilk gezginler.
Ardından Zodyaklarla devasa buzlar deryasında gezi yaparken kalın bir deniz buzu üzerine çıkıp fotoğraf çektirdik. Yani Antarktika Kutup Dairesi’nin altında yüzmekte olan bir Antarktika buzuna da ayak basmış olduk.
Balinalarla Yakın Temas
Zodyaklarla dolaşırken sağımızda solumuzda tekli, ikili, üçlü dolaşan değişik türde balina görüyoruz. Kimisi karnını doyurmuş uyuyor, kimileri avlanmaya devam ediyor; soluklanırken sesli bir biçimde buhar sütunu oluşturuyorlar. Zaten onların varlığını da öyle öğreniyorsunuz.
Balinalar bir tır boyundalar ve çok hızlı hareket ediyorlar. Fotoğraflamak çok kolay değil. Ama ilk çatal kuyruk fotoğrafından sonra onlarca benzeri görülünce heyecan biraz düşüyor. İşte tam böyle düşünürken kocaman bir balina hemen yanımızda kendini gösterip teknemizin altından geçmez mi? Bir arkadaşımız hem korkudan bağırıyor hem de deklanşöre basmaya devam ediyor. Arkamda iki sesi birden duyuyorum.
Zodyaklarla denizde gezinirken bir yanımızda grup halinde denizde zıplayan penguenler, diğer yanımızda başını ve kuyruğunu göstere göstere dalarak avlanan balinalar, biraz ötede “fokların dansı”. Şaşkınlıktan, hayranlıktan ve mutluluktan başımız dönmüş durumda. Şimdi anlıyoruz belgesel seyretme keyfi ile gerçeğini görme farkını.
Artık geri dönüş başlıyor ve Antarktika’nın belki de en güzel yeri olan Lemaire Kanalı’ndan geçiyoruz. 11 km uzunluğunda, en dar yeri 800 metre olan kanalın yanlarında 300 metreden bir metreye kadar yükselen kayalıklar. Manzara olağanüstü, muhteşem, harikulade, kelimeler yetersiz… “Yolculuk bitmesin” diye bir dürtü başlıyor. Öğleden sonra ise doğa, sanatçı titizliği içinde buzdağlarından bir dizi enstalasyon sunuyor.
Bir İngiliz lordunun Taj Mahal için sözlerini değiştirerek şunu söyleyebilirim: Gezginler ikiye ayrılıyormuş, Antarktika’ya ayak basanlar ve basmayanlar.
ANTARKTİKA’DA VAHŞİ YAŞAM
Çok sert ve sürekli değişen doğa koşulları nedeniyle flora çok limitli. Antarktika ana karası ve adalarda ağaç yok, çalı yok, 400 dolayında değişik tür liken ve yaklaşık 100 farklı yosunumsu var. Ama çok zengin bir deniz ekosistemine sahip. Hem deniz hem deniz kıyıları çok zengin. Denizde neredeyse yaşam döngüsünü sağlayan, birçok balina türünün temel gıdası, çok küçük karides biçimli, çok bol “kril” var. Toplamının 500 milyon ton olduğu varsayılıyor. Çok farklı planktonlar, küçük organizmalar da büyüklerin ana besini.
Başta albatros, petrel, skua, kormoran olmak üzere 45 dolayında kuş türü, 8 tür penguen (Macellan, tepeli, “gentoo”, “adélie”, çizgili çeneli ya da sakallı, kaya zıplayanı, kral ve imparator), 120 tür balık, memelilerden 6 tür fok (kürklü, yengeç-yiyen, leopar, “ross”, güney fili ve “weddell”) ve balinalar…
Gemi seminerlerinde balinalar hakkında müthiş bilgi sahibi olduk. Yanlış ya da eksik bilgilerimize de şaşırdık. Bir memeli türü olan balinalar (Latince cetacea), dişsiz (dünyada 15 tür) ve dişli (dünyada 70 tür) balinalar olarak iki alt takıma ayrılıyorlarmış. Mavi, minke, çatal kuyruklu ve kambur balinaları da içeren oluklu balinalar dişsiz alt takımından, değişik türdeki yunuslarla, tüm katil balinalar, musurlar dişli balina alt takımından. Antarktika’da olağan koşullarda 10 balina türü varmış. Biz gezi boyunca daha çok kambur, mavi, çatal kuyruklu ve minke balinalarını gördük.
ANTARKTİKA’NIN GÜCÜ
Antarktika gerçek anlamda 1820’de keşfedilen bir kıta. Yaklaşık 13 milyon 600 bin km2’lik alanıyla Asya, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika kıtalarından küçük, Avrupa ve Avustralya kıtalarından büyüktür. Hiçbir kıta Antarktika kadar yüksekliğe sahip değil. Üzerinde yaşayan kimse olmamış. Sürekli yaşayan yerli nüfusu yok. Başkenti, resmi dili, kendi parası bulunmuyor. Şu anda “hiç kimsenin” değil. Bir bilim kıtası olarak kullanılıyor.
Kuzey Kutbu’ndaki buzlar deniz üzerinde. Güney Kutbu’ndaki buzlar kara üzerinde. Bu, iki kutup arasındaki en önemli ayrım. Tabii bilinen bir başka ayrım daha var, Kuzey Kutbu’nda kutup ayısı, Güney Kutbu’nda penguen var.
Antarktika şu anda tüm dünya buzlarının % 90’ına, tüm dünya içilebilir su hacminin % 70’ine sahip.