81 DERECE KUZEY ENLEMİNE SEYAHAT*
Kuzey Kutup Dairesinin Üstündeki Svalbard Takımadalarının Vahşi Yaşamını Keşfetme Karadan ya da kurvaziyer gezileriyle denizden kuzey veya güney yarıküresinde uç noktalara gitmiş olabilirsiniz. Ama gittiğiniz yerlerden Grönland’ın güneyi, İzlanda’nın başkenti Reykjavik, Bergen, Alaska-Anchorage 60-63 derece kuzey enlemindedir. Güney yarıküredeyse Falkland Adaları 52., Ushuaia 55., Cape Horn 56. güney enlemlerindedir.
Kuzey Kutup Dairesi 66° 33’ kuzey enleminden başlar. Bu enlem dairelerindeki yerleri aşarak 81 derece kuzeye gitmek ise tam bir maceradır. 8.-11. yüzyıllar arasına damgasını vurmuş Vikinglerin, Kuzey’in kâşiflerinden Willem Barentsz’in (1550-1597), Norveçli kâşifler Nansen’in, Sverdrup’un, Amudsen’in, ünlü keşif gemisi Fram’ın izinde Svalbard Takımadalarının vahşi yaşamını keşfetme yaşamınızda ancak bir kez yapabileceğiniz bir yolculuktur.
Türkiye’den 23 kişilik bir gezgin grubu olarak önce Oslo’ya, oradan 1925’ten bu yana Norveç topraklarına ait olduğu kabul edilen Svalbard’ın başkenti Longyearbyen’e uçtuk ve bir hafta boyunca bizi maceraya taşıyacak Ortelius adlı tekneyle buluştuk. Bin yıllık buzları kıran, yıllanmış kırık buz parçaları arasında seyredebilen 100 yolcu, 50 mürettebat ve keşif uzmanı kapasiteli, Kuzey Buz Denizi ve Antarktika deneyimli yeni bir gemi Ortelius. Kılavuz ekipte iki jeolog, bir ornitolog, bir kutup ayısı uzmanı, bir kurtarıcı-ilk yardım hocası, iki keşif rehberi var.
Yüzde 60’ı Buzul
78 derece kuzeyde bulunan Longyearbyen’den başladı yolculuk. Türkiye sıcaktan kavrulurken bizler bir televizyon kanalında gösterilen “Kutuplar Atlası” adlı BBC belgeselinde gördüğümüz topraklarda ve denizlerdeydik artık. Isfjord’dan çıkıp kuzeye yöneliyoruz önce. Yıllarca acımasız bir biçimde önce balina, ardından mors, sonra da değişik fokları ve kutup ayılarını avlayıp tüketen ticari katliam sonrasında son yılların aşırı duyarlı korumacı politikalarıyla sayıları yavaş yavaş artan bu hayvanların diyarındayız. Eskiden en büyük adanın adıyla Spitsbergen olarak adlandırılan bölge günümüzde Svalbard Takımadaları adıyla biliniyor. Jeologlara bakarsak Svalbard 600 milyon yıl önce oluşmuş. İnanmayacaksınız ama o zamanlar Güney Kutbu’na yakın bir yerde, 60 derece güney enleminde bulunuyormuş! Günümüze kadar yılda yaklaşık 2,5 cm’lik bir yol alarak kuzeye doğru
12.000 km yol yaparak bugünkü ortalama 79 derece kuzey enlemine gelmiş. Svalbard tam bir buz cenneti. Çok zengin bir yaban hayatına sahip. Yaklaşık 2 bin 500 nüfuslu başkentin dışında iki-üç ufak yerleşim var. Bunlar dışında hiçbir yerde insan yaşamıyor. Çok sayıda fiyorda sahip topraklarının yüzde 60’ı buzulla kaplı. Svalbard’da uluslararası bir anlaşmayla gerçekleştirilen, tüm dünyadaki bitkilerin birer tohumunun saklandığı küresel tohum deposu yani Nuh’un Ambarı bulunuyor. Buzların erimesiyle yazın kısa bir süre için görünen bir kısım toprağı öylesine haşin ve acımazsız ki, ne Vikingler ne de İnuitler (Eskimoların bir kolu sayılabilir) buraya yerleşmiş.
Raudfjord’da (Kızıl Fiyord) gemiden suya indirilen zodyak tekneleriyle fiyort içinde geziye başlıyoruz. Donmuş deniz yazın gelmesiyle çözülmüş ama içinde hâlâ buz parçaları yüzüyor. Karadan denize inen bir buzul kolunun ön kısmı eriyerek denize karışmakta. Kuzey kutup dairesi vahşi yaşamı ile ilk tanışmamız. Türkiye’de hiç görmediğimiz, tanımadığımız, kışları güneye göçen, yazları Kutup bölgesine gelen binlerce kuş çıkıyor karşımıza: Kutup martısı (fulmar), kartavuğu, düdükçün, karabaş martı, deniz kırlangıcı, kumkuşu, küçük kuzey martısı (guillemot), pembe ayaklı kaz, beyaz karınlı yeşilbacak, arktik kırlangıç, ördek ailesinin değişik fertleri, değişik martı türleri.
Liefdefjorden’de (Sevgi Fiyordu) tekrar zodyaklarla bu kez ördekleri keşfe çıkıyoruz. Tek ve çift gezen sayısız ördek örneği görerek gemimize dönerken bir kutup ayısının göründüğü haberi geliyor. Biraz erken ama çok sevindirici bir haber. Hep birlikte kutup ayısının göründüğü yere yöneliyoruz. Evet orada, buzları erimiş bir sırtın üzerinde, üstelik bebeğiyle. Kutup ayısı, gezimizin ana konusu. Hepimizin kahverengi ya da siyah ayılar konusunda biraz bilgisi vardır ve zaman zaman “ayı” sözcüğünü küçültücü bir sıfat olarak kullanırız. Ama kutup ayısı bambaşka bir yaratık. Kuzey kutbunun lordu, en güçlü, en yırtıcı, aynı zamanda da en sempatik hayvanı. Kuzey kutbunun, Svalbard’ın simgesi. Afrika’da aslan ne ise kuzey kutbunda kutup ayısı aynısı.
Erkekleri 2-3 metre boyunda ve 700 kg ağırlığa ulaşabiliyor. Dişileri 150- 350 kilogram. Başı, kulakları ve boyu Kutup yaşamına göre biçimlenmiş, esas olarak etobur bir hayvan. Buzlarda açılmış deliklerden hava almaya gelen fokları (sakallı fok ve halkalı folk…) avlayarak yaşıyorlar. Olmazsa beluga cinsi ufak balinalar, Svalbard geyiği, kuş yumurtaları, hatta zor durumda kalınca bitki ile besleniyorlar. Tüm amaçları kutup soğuğuna dayanabilecek kadar yağlanmak, kilo almak. Bu nedenle yaz onlara yaramıyor. Yazın buzlar çözüldüğünden fok avlamaları zorlaşıyor ve aç kalıyorlar. Karada bulacakları onları yeterince şişmanlatmıyor. İklim değişikliği nedeniyle buz tutmuş denizlerin hızla erimesi onlara yönelik bir tehlike. Kutup ayısı ya da beyaz ayıların 15-30 yıllık ömürleri oluyormuş.
Geminin kutup ayısı uzmanına göre gördüğümüz yavru Aralık 2011’de doğmuş, annesi onu buzdan bir ine yerleştirmiş, mart gibi ilk kez onu açık havaya çıkarmış. Muhtemelen 2 yaşına gelinceye kadar onu emzirecek.
Ayı deyip geçmeyelim. Kuzey kutbu sözcüğünün yabancı dillerdeki karşılığı “arctic” Yunanca “ayı” sözcüğünden türetilmiş. Astronomiden herkesin bildiği iki takımyıldızı: Büyükayı ve Küçükayı’dır. Küçükayı takımyıldızının kuzey ucunda yer alan yıldız kuzey kutbunu gösteren dişi ayıdır.
Ayının Şaşırtan Jesti
Aynı gün öğleden sonra Monaco Buzulu’nun karşısında yer alan bölgede karada yürüyüşe çıkıyoruz. Kimimiz 2-3 saat boyunca karlı arazide yürüyor, karda yuvarlanıyor. Ayaklarımızda geminin verdiği çizmeler, içinde 2-3 tane yün çorap, su geçirmeyen pantolonlar, kat kat giyilmiş yün kazaklar üzerinde su geçirmeyen kalın bir mont ya da parka, su geçirmeyen kalın eldivenler ve çeşitli fotoğraf makineleri ile yürünüyor.
Yazın gelmesiyle ince tabaka buzlar yer yer çözülmüş. Hemen ilk güneş ışığını görmesiyle canlanan bitkileri ve çiçekleri görüyoruz: Karayosunu, liken, kuzey kutbu karanfili, yabanıl çiğdem, mor taşkıran çiçeği. Bunlar tabii ki kuzey kutbuna özgü ve bizim ilk kez gördüğümüz çiçekler ve bitkiler. Svalbard’da yalnızca 600 tür liken, 370 tür karayosunu saptanmış. Hiçbir yerde ağaç yok. Buzların eridiği yerler de gerçekte permafrost yani donmuş toprak.
Akşamüstü 80 derece kuzey enlemine varış, güvertede sıcak şaraplı bir kokteylle kutlanıyor. Ardından ünlü Hinlopen Boğazı’na giriyoruz.
Ertesi gün daha da kuzeye devam ediyoruz. Kaptan köşkünde dürbünle kutup ayısı gözetleme nöbeti başlıyor. Nöbettekiler bir ayının göründüğünü anons ediyor. Herkes güvertede, fotoğraf makineleri çalışıyor. Ancak boz ayı bize uzaktan bakıp çekip gidiyor.
Gemi kalın buz parçalarını kıra kıra ilerliyor. Önümüz donmuş deniz. Her taraf bembeyaz. Müthiş bir görüntü. Sibirya’da gördüğüm gibi uçsuz bucaksız bir beyazlık. Sonsuzluk gibi bir şey. Bu beyaz umman bence gezinin en etkileyici bölümü. Sizi düşlere daldırıyor. Bir yandan da geçmişi anımsatıyor. 1909 yılında ABD’li Robert Peary dört Eskimo ile böylesi bir buz kütlesinin üzerinden giderek kuzey kutbuna ulaşan ilk kâşif olmuştu.
Kuzey kutbunu havadan ilk geçen kâşif Roald Amundsen ise Fram adlı o inanılmaz gemiyle (gezi öncesi Oslo’da bir müzede sergilenen aslını görüp hayran kalmıştık) Güney Kutbu’na doğru gittiğinde geminin artık gidemez olduğu yerde bizim gördüğümüz bir buz okyanusunda inip dört arkadaşı ve köpekleriyle yaklaşık 100 km yol alıp güney kutbuna ayak basmıştı. Amundsen’in İngiliz kâşif Robert Falcon Scott ile güney kutbunu keşfetme yarışındaki heyecanını duyumsuyorum. Böylesi bir buz denizinde insan belirsizliğe doğru, bilinmeyene, ilk defa görülecek olana yaklaşık 100 km nasıl yol yapar?
Gemide seminerdeyken bir kutup ayısının daha görüldüğü haberi geliyor. Üstelik tam da 81 dereceye vardığımızda. Hemen güverteye koşuyoruz. Ayı durup uzaktan bakıyor. Gemi isterse buzları kıra kıra üzerine gidebilir. Ancak yeni kurallar gereği gemi ayıyı kendi habitatında rahatsız edemiyor. Gemi duruyor, ayıyı seyrediyoruz. Kimileri fotoğraf çekmiyor. Düz gözle ya da dürbünle ayıyı izliyor. Hayret, büyük bir kibarlık yapıyor ve bize doğru geliyor, gemiye yaklaşıyor. Neredeyse elimizi sıkacak. Kuzey kutbunun kralı mağrur bir gülümsemeden sonra arkasını dönüp gidiyor. Yürürken yerde iz bırakan patilerinin koyu kahverengi-siyah iç kısımlarını görüyoruz.
24 Saat Aydınlık
Kutup dairesinde haziran-temmuz aylarında güneş batmıyor. 24 saat gündüz. Her yer aydınlık. Ünlü geceyarısı güneşi. Svalbard’da yılın 99 günü tümüyle aydınlık, 84 günü tümüyle karanlık. Ancak 80/81 derecede dünyayla ilişki kesiliyor. 5 gün süreyle telefonlar çalışmıyor. Avrupa Futbol Şampiyonası’nın finallerini seyredemiyoruz. Sonuçlarını gecikerek öğreniyoruz.
Bir diğer gün Wahlenberg Fiyordu’nda zodyaklarla keşfe çıkıyoruz. Kimimiz fok, kimimiz mors görüyoruz. Ayrıca hep birlikte saat 21:00’de Gunnerden denilen yerde karaya çıkıp birlikte dinlenen bir mors sürüsünü gözlemliyoruz. Bizde mors olarak bilinen (walrus / odebenus rosmanus) sucul deniz memelisinin erkeği 2,5-3,5 m boyunda ve 1,5 ton ağırlığında olabiliyor. Her iki cinsin ağzında iki uzun diş bulunuyor. Daha çok midye ve benzeri deniz hayvanları ile besleniyorlar. 15 aylık hamilelik döneminden sonra anneleri yavruları iki yıl boyunca emziriyor. 30 yaşına kadar yaşayabilen morsların Svalbard-Franz Josef takımadalarındaki sayısı 1.500 olarak tahmin ediliyor.
Gezinin en ilginç yerlerinden biri Alkefjellet. Spitsbergen’in kayalık kuş cenneti. Birkaç kilometre uzunluğundaki bazalt kayalıklar üzerine konan kuşların sayısı 200 bin ile 300 bin arasında değişiyormuş. Siyah sütunlar da içeren bazalt falezler kuşlar için güvenli üreme yerleri. Kayalıkların bazı yerleri kuş pisliğinden beyaz ya da pembe renge dönüşmüş. Burayı yaz aylarında mesken edinen kuşların çoğu küçük kuzey martısı (quillemot) ve diğer martı türleri. Önlerindeki denizde bulunan balıklarla yaşıyorlar.
Kuzey kutbunun ekolojik sorunları yoğunlaşarak sürüyor. İklim değişikliği, karbon salınımı ve ultraviyole ışınlarının artması, yeni kirleticilerin (POP, PCB) çoğalması eko-sistemi derinden etkiliyor. Güneş ışınlarını yansıtan buzullar küçülüyor, artan ultraviyole ışınları denizlerin karbondioksiti emme gücünü azaltıyor, deniz suyu ısınıyor, yaz buzları azalıyor, buzullar küçülüyor… 2007-08 Uluslararası Kutup Yılı’nda sorunlar bir kez daha gözler önüne serilmişti.
Bu nedenle kutup gezileri sürdürülebilir turizm, sorumlu turizm ilkelerine göre gerçekleşmek zorunda. Gezinin başında “Kutupta gezinizden iz kalmasın” dersi veriliyor. Karaya çıkarken, karadan gemiye girerken çizmeler özel olarak temizleniyor, fırçalanıyor, karada denizin getirdiği plastikler toplanıyor, flora ve faunaya müdahale edilmiyor, çiçek koparılmıyor, yere bir şey bırakılmıyor.
Svalbard çevresinde ayrıca diğer memelilerden kutup tilkisi, kutup yunusu, değişik fok ve balina türleri (Kuzey minke balinaları 10 m, Fin balinası 22-24 m uzunluğunda) var. Değişik 5 fok, 12 balina türü yaşıyor.
Kuzey kutbunda 81 derece enlemde olma, 80 derece enlemde karaya basarak keşifte bulunma büyük bir ayrıcalık. Türkiye’den ilk defa büyük bir grubun katıldığı, Kuzey Kutup Dairesi, 81° enlemi gezisi gerçek bir meditasyon. Ayrıca insanın yeniden doğa üzerine düşünmesini, doğa sevgisini, doğaya sahip çıkma dürtüsünü kamçılıyor.
*“Dünyanın Çatısında, Buzların Arasında”, Hürriyet Seyahat, 14 Temmuz 2012.