BİZAS
İstanbul kentinin efsanevi kurucusu, dolasıyla “Bizantion” ve “Bizans” terimlerinin yaratıcısı olarak bilinir. En eski kaynaklarda ilk İstanbul kenti çekirdeği Bizantion (Byzantion, Latincesi Bizantium) olarak adlandırılır ve bu adlandırma bazı efsanelere dayandırılır.
Kentin kuruluş öykülerinden birincisi Zeus’a aittir. Efsaneye göre baştanrı Zeus günün birinde Argos Kralı ve Argos Nehri Tanrısı İnahos’un (İnachus) İo adlı güzelliğiyle ünlü kızına aşık olur. Zeus’un eşi, tanrıça Hera durumu öğrenince kıskançlığını ortaya döker. Zeus da Hera’nın öfkesinden korumak için kızı beyaz bir inek biçimine sokar. Ancak Hera, Zeus’tan ineği ister ve başına yüz gözlü dev Argos’u bekçi olarak diker. Zeus habercisi Hermes’i gönderip Argos’u öldürtür. Hera bu kez ineğe at sineği musallat eder. İnek biçimindeki İo, Zeus’un dölüyle atsineğinden kaçmak için yüzerek karşı kıyıya, bir kıtadan diğer kıtaya geçer böylece Boğaziçi’nin Yunanca adı olan Bosforos sözcüğü (İnek Geçidi) ortaya çıkar.
İo atsineğinden kaçarken Haliç’in sonunda Kidaros (Kydaros, Alibey) ve Barbizes (Barbyzes, Barbysos, Kâğıthane) dereleri arasındaki tepede kızı Keroessa’yı doğurur. Tarihçiler bu tepede bir “Semystra” tapınağının yer aldığını belirtirler. Keroessa’yı su perilerinden (belki de bir Trak tanrıçası) Semestra (Semystra) büyütür. Keroessa zamanla Keras’a yani “boynuz” sözcüğüne dönüşür. Hrisokeras (Khrysokeras ya da Chrysoceros, Chryson Keras, Altın Boynuz yani Haliç) sözcüğü de Keroessa’dan türetilmiş olsa gerektir. Keroessa denizlerin tanrısı, toprak ana Gaea ile gök tanrı Uranus’un torunu, Kronus’un oğlu, Zeus’un ağabeyi Poseidon’dan hamile kalır. Keroessa ve Poseidon’un çocuğu Haliç’te doğar ve Bizas (Byzas, Eski Yunancada Vuzas,) adını alır. Bizia adlı Trakyalı bir su perisinin büyüttüğü bu çocuk daha sonra Bizantion kentini kuracaktır.
Haliç, “koy”, “körfez” anlamında Arapça bir sözcük, ama İstanbul’un en özgün yerinin özel ismi haline gelmiş. Fetihten sonra Osmanlılarca Halic-i Konstantiniye, Halic-i Dersaadet olarak adlandırılmış. Belli başlı Batı dillerinde Altın Boynuz olarak adlandırılıyor. Strabon’a bakılırsa, Haliç zaten boynuza benzediği için öyle adlandırılmış. Boynuz, hemen mitolojideki bereketli boynuz simgesini çağrıştırır (Cornucopia, Bolluk Boynuzu). Haliç’te bol balık olması, verimli topraklarla çevrili bulunması “altın” sıfatını getirmiş olabilir. Kimilerine göre günbatımına doğru güneş altında sularının ışıl ışıl parıldaması nedeniyle Haliç “altın” sıfatını kazanmıştır. Böylece ortaya Hrisokeras (Altın Boynuz) sözcüğü çıkar. Doğu Roma döneminde yalnızca Keras (Boynuz) adı kullanılmış.
Bazıları Barbizes’in Bizas’ın hocasının adı olduğunu, bazıları da mitolojinin en ünlü kahramanları olan argonotlara ve onların lideri İason’a deniz rehberliği yapmış kişinin adı olduğunu belirtirler. Kimine göre de yerel bir kahramandır.
Bir başka söylence efsaneyi şöyle devam ettirir: Bizas Apollon ve Poseidon’un yardımıyla kurduğu kenti surlarla çevirir. Trakya Kralı Haimos kente saldırdığında onu yener ve geri çekilmesini sağlar. Ancak Trakyalıları kovalarken Bizantion İskitlerin saldırısına uğrar. Fakat Bizas’ın karısı Fidaleya (Phidaleia) diğer kadınlarla birlikte saldırganların karargâhına yüzlerce yılan atarak onları püskürtür.
Efsanenin içine yerleştirilmiş bu söylenceyi bir yerde tamamlayan ikinci bir söylenceye göre Bizas, Trak su perisi Semestra’nın büyüyünce Trak kralı olan oğludur. Bir başka kral Barbisios’un (ya da Barbyzos) kızı Fidaleya ile evlidir. Bizantion kentini kayınpederinin yardımı ile kurar.
Uzmanlara göre Bizas bir Trak adıdır. Bizas’ın Trakya dağlarında yetişmesi, Trak kralı Melias ile dostluğu, Trakyalı kaynak perisi Byzia’nın varlığı, Byzia = Vizia = Vizie dönüşümüyle bugün Trakya’da Vize adlı bir yerleşimin bulunması önemli öğelerdir. Diğer yandan Bizantion’un ileri dönemlerinde var olduğunu, hatta bugünkü Sultanahmet’te bir tapınağının ve hamamının bulunduğunu bildiğimiz Zeus – Hippios ya da Zeuksippos kültü, Trak ve Batı Anadolu – Eski Yunan kültürlerinin Bizantion’da örtüştüğünü, harmanlandığını gösterir.
Batılı kaynakların daha önemli buldukları, gerçekte İS 1. yüzyılda yaygınlaşan bir üçüncü rivayete göre Bizas, Yunanistan’dan gelerek bugünkü Sarayburnu’nda koloni kuran Megaralı kolonistlerin reisidir. Kral Nisos’un oğlu Bizas İÖ 667’de, kenti kurmadan önce yaygın geleneğe göre ünlü Delfi Tapınağı’na kenti nerede kuracağını danışır. Kâhinler Bizas’a kenti “körler ülkesi karşısında” kurmasını söylemişler. Kâhinler böylece Sarayburnu’ndaki güzelliği fark edemeyip Halkedon’da (Chalcedon bugünkü Kadıköy) İÖ 685 yılında bir yerleşim kurdukları belirtilen diğer Megaralıları “kör” olarak nitelemişler. Komutan Bizas da gelir, Haliç ile Boğaz’ın birleştiği yerde yani bugünkü Sarayburnu’nda bir kent kurar.
Herodotos da Tarih’inde Daryuş’un (Dareios) komutanlarından Megabazos’a, Halkedonlular için benzeri güzelliği göremeyen “körler” nitelemesini yaptırır. Megabyzas olarak da geçen bu adın Byzas ile benzerliği ilgi çekicidir.
İÖ 667 yılı bazı tarihçilerde İÖ 658, bazılarında İÖ 660 olarak geçer. Bizans uzmanlarından Semavi Eyice Bizantion ile Megara kenti arasında bir inanç ve kültür birliğinin olmadığını belirtirken, 16. yy yazarlarından Petrus Gyllius, Megaralı komutan adının Byzas değil, Byzes olduğunu, kurucu Byzes olsaydı kente “Byzantion” değil, “Byzeum” denmesi gerektiğini yazar.
Filolojik veriler “ion” ekinin İÖ 13. yy sonunda Trakya’dan Anadolu’ya geçen Friglere ait olduğunu, “Bizant” sözcüğündeki “nt” ekinin İÖ 3. bin yıldaki Anadolu yer adlarıyla bağlantısı bulunduğunu ortaya koymaktadır. Keroessa’daki gibi “ss”li yer adlarına eski Anadolu dillerinde rastlanıyor olması dikkat çekicidir. Bizantion adı filoloji açısından ancak eski Trak ve Anadolu kültürlerine bağlanabilir.
İÖ 5. yy’da basılan Bizantion sikkelerinde efsanelerde adı geçen İo, üzerinde yunus balığı üstünde duran inek olarak betimlenir ve bazı sikkelerde de Poseidon kabartmaları bulunur. Roma imparatorluk dönemi sikkeleri üzerinde ise kenti adlandıran kişi olarak Bizas’ın başı vardır. Birçok kaynakta kentin başlangıçta tanrıça Artemis’e adandığı ve onun simgelerinden biri olan hilal’in İS 330 yılına kadar kullanıldığı belirtilir.
Ne yazık ki Bizas’ı aydınlatabilecek arkeolojik buluntulardan yoksunuz. Ancak Yarımburgaz Mağarası, Pendik, Fikirtepe, Terkos-Kilyos, Silahtarağa – Alibeyköy kazıları ve buluntuları, son olarak da Yenikapı kazılarında elde edilen buluntular, İstanbul’da ilk yerleşimin Sarayburnu’nda gerçekleştirilmediğini göstermektedir.
İstanbul’da ilk yerleşimlerin dere boylarında olabileceği, Haliç gibi çok korunaklı ve verimli bir körfezde iki derenin birleştiği son noktasında yerleşim bulunabileceği bugün önemli bulunan tezlerdendir. Teknolojinin ilerlemesiyle, Karadeniz’in azgın dalgalarına dayanabilecek teknelerin inşa edilmesiyle, Karadeniz’in düşman denizden (Pontos Axeinos), dost denize (Pontos Euxeinos), dönmesi sürecinde Karadeniz’de özellikle Miletosluların çok sayıda koloni kurduğu bir dönemde insanlar Sarayburnu’nda Bizas adıyla Bizantion olarak adlandırabilecekleri bir kent kurmuşlardır. Megaralı kolonistlerin başı kurucu olarak ünlenmiş bir kişinin adını sonradan almış olabilir.
Kaynaklar: Faruk Pekin, “Bizas”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, Cilt 2, s. 260; Faruk Pekin, Efsanevi Başkent İstanbul, İstanbul 2005; Oğuz Tekin, Eskiçağ’da İstanbul, İstanbul 2001; Afife Erzen, “İstanbul Şehrinin Kuruluşu ve İsimleri”, Belleten 1954, Cilt 18, s. 131-158; Oğuz Tekin, “Eskiçağ’da İstanbul: Byzantion”, Dünya Kenti İstanbul, İstanbul 1996, s. 102-107; Mehmet Özdoğan, “Tarihöncesi Dönemde İstanbul”, Dünya Kenti İstanbul, İstanbul 1996, s. 88-101; Yıldız A. Meriçboyu “Tarih Öncesi Çağlardan Osmanlı Devrine Kadar İstanbul’un Tarihsel Gelişimi ve Bizans’ın Temel Yapıları”, İstanbul İçin Şehr-engiz, İstanbul 1991, s. 9-55; Semavi Eyice, Tarih Boyunca İstanbul, İstanbul 2006; Petrus Gyllius, İstanbul’un Tarihi Eserleri, Çev: E. Özbayoğlu, İstanbul 1997.