La Turquie Kamaliste Dergisinde Turizm ve Tanıtım
Bugünden yaklaşık üç çeyrek yüzyıl geriye giderek baktığımızda o günün koşullarındaki Türkiye için La Turquie Kamaliste (LTK) dergisi gerek dönemin siyasal iktidarları ve ideolojik ortam, gerekse teknolojik başarılı bir ürün olarak son derece önemli.
LTK, öncelikle geç de olsa kurucu iktidarın ideolojik yaklaşımını sergileyen, yurtdışında Cumhuriyet ideolojisinin propagandasını yapan, belli konularda Batılılara (Avrupa ve ABD) Türkiye Cumhuriyeti’nin görüşlerini ileten bir yayın. Ama ondan da öte o dönem Türkiye’sinin ekonomik, siyasi, toplumsal, kültürel yansımasını sergileyen bir olgu.
LTK’de 1932-1935 arasında 36 sayı yayımlanan Kadro Dergisi yazarlarının önemlilerinin Cumhuriyet ideologları olarak yer alması ilginç. Cumhuriyet ideolojisini belirlemeye çalışan Kadroculuk elbette ayrı bir yazının konusu.
LTK’nin yayınlandığı yıllar Almanya’da Hitler’in Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin, İtalya’da Mussoli’nin Nasyonal Faşist Partisi’nin iktidarda olduğu yıllardır. Dergi yayınını sürdürürken II. Dünya Savaşı çıkacaktır. Bu koşullar LTK’yi doğal olarak etkilemiştir. Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri içerdeki hesaplaşmalardan sonra 1929 Büyük Ekonomik Bunalımı nedeniyle devletçiliği seçmiştir, SSCB ile iyi ilişkiler içinde planlı kalkınmaya yönelmiştir. İşte böylesi bir ortamda devlet ideolojik aygıtlarını yaratmak zorundaydı. LTK böylesi bir ihtiyacın dışa açık aracı olarak gündeme gelmiştir. Ve CHP’nin resmen Kemalizm terimini kullanmasından önce bu terimi kullanmıştır.
LTK’nin yayınını başlatan Vedat Nedim Tör 1927 Tevkifatı diye bilinen olay öncesinde Şevket Süreyya Aydemir ile birlikte Türkiye Komünist Partisi’nin belgelerini polise verdiği iddiasıyla komünistlerce “dönek” ilan edilmiş bir kişidir. V. N. Tör daha sonra Türkiye’de birçok kültür projesinde yer almıştır.
Dergide yer alan ve üçü de Burhan Asaf Belge’ye ait olan yazılarda şöyle denilmiştir:
- “Ama şimdi görmekteyiz ki ihtiyar Avrupa’nın üstünde karmaşa rüzgârları hâlâ esmekte iken genç Türkiye’mizde tam bir sükûnet hüküm sürmektedir. Günümüzdeki Türkiye, değişik ve yeni Weimar gibi, sağlıklı bir atılımla yepyeni bir dünya, yeni bir medeniyet yaratmaktadır… Ve bütün bu faaliyetlerin başında ülkenin emsalsiz Şefini görmekteyiz” (“Bir Millet Nasıl Yaratılır?”, Sayı 8, s. 1)
- “Kemalist Türkiye bir misyona sahiptir. Bu misyon Anadolu’yu yeniden kültür ve uygarlığın kalesi yapmaktır… Kemalizmin en ayırt edici ve en özgün niteliği, bunun Anadolu Türkleri adına ifade edilen bir fikirler sentezi ya da inançları temsil etmesinde yatar.” (“Kemalizmin Misyonu,” Sayı 20, s. 1)
- “Atatürk’ün ölümü, Türkiye’nin bu sakin ve huzurlu ileri yürüyüşünü kesinlikle zedelemedi… Türk ulusu şimdi İsmet İnönü’nün arkasında tarihteki büyük ilerlemesinin ikinci aşamasını katediyor.” (“Atatürk’ten İnönü’ye”, Sayı 28, s. 1).
Türkiye içindeki resmi yayınlarda olduğu gibi, yabancı dillerde yabancılara yapılan yayınlarda tabii ki özellikle Şeyh Sait İsyanı, Takrir-i Sükûn Kanunu, Dersim Katliamı sonrasında etnik kimlik, sosyal mücadeleler konularına yer verilemezdi. Ayrıca o dönemde artık eski heyecan yitirildiğinden Türk Tarih Tezi de işlenemezdi.
LTK, tüm Türkiye’yi dolaşıp fotoğraflayan Othmar Pferschy’nin son derece güzel fotoğraflarıyla bir albüm, bir foto-haber dergisi gibidir. Bu mükemmel fotoğraflar ayrıca “Fotoğraflarla Türkiye”, “Turistik Türkiye” sergilerine, “Fotoğraflarla Türkiye Albümü”ne ve pullarla, masa takvimlerine de taşınacaktır. Bu anlamda LTK, dönem Türkiye’sinin son derece başarılı bir görsel aracıdır.
LTK’nin son birkaç sayısı dışında esas vurgusu “çağdaşlık”tır. Şu mesaj verilmek istenmiştir: “Batı algılamak istemese, hatta Türkiye’deki gelişmeleri çarpıtmak istese bile, Türkiye hızla gelişmektedir, modernleşmektedir. Türkiye eskiyle, Osmanlıyla, dinsel yaşamla bağlarını koparmış, modern bir ülkedir. Bu modernleşmenin lokomotifi, kalbi Ankara’dır. Türk insanı Batılı’dır. Türkiye ayrıca değişik kültür katmanlarına sahip çok güzel bir ülkedir.” Bu mesaj verilirken “İnşa Edilen Ankara”, “Ankara Evleri”, “Ankara Villaları”, “Ankara’da Bahar, Yaz” bölümleri dahil, hemen hemen her sayıda Ankara öne çıkarılmıştır. Tutucu, işbirlikçi ve sahte Batıcı görülen İstanbul hep dışlanmıştır. Oldukça geç bir tarihte, 1943’te yayımlanan 43. sayıda yer alan “Ankara-İstanbul” başlıklı bir yazıda “Ankara geleceğin, İstanbul geçmişin kentidir. İstanbul’a gelen ziyaretçi Osmanlı yöneticiler, camiler ve tarih kitapları çerçevesinde düşünür… Türkiye’nin bugününü ve yarınını öğrenmek isteyenin yapması gereken ilk tren ile Ankara’ya gitmektir… Ankara, hakkında çok şey okuduğumuz, ancak İstanbul’da bulamadığımız ‘yeni Türkiye ruhu’nun cisimleştiği yerdir…” denilmektedir.
LTK’de klasik arkeolojiye, Türkiye’deki antik uygarlıklar kalıntılarına yer verilirken Selçuklu, Beylikler dönemlerine hiç değinilmemiş, Osmanlı İmparatorluğu hakkında topu topu iki adet (Osmanlı Askeri Düzeni ve Osmanlı Saray Düzeni) yazı yayınlanmıştır.
Yoğun ölçüde Türkiye’nin sanayileşmesi üzerinde durulan LTK’de tarım, sağlık, eğitim, spor konularında Türkiye’nin ne denli çağdaş olduğu anlatılırken, kız çocuklar, kadınlar, gençler öne çıkarılmış, “Türk Yüzü”, “Türk Çocukları” başlığı altında Türklerin fizyonomik olarak da nasıl Batılı göründüğü vurgulanmıştır.
LTK’nin tanıtım ve tabii ki turizm açısından en başarılı bölümü, yalnızca 3 fasikülde yer almayan “Türkiye: Güneş, Güzellikler ve Tarih Ülkesi” (bir keresinde “Güzel Türkiye”) başlığı altında muhteşem fotoğraflarla verilen sayfalarıdır. Bu fotoğraflar içinde bugün bile “Türkiye’nin her yerini gezdim” diyebilecek kişilerin tanıyamayacağı yerler var.
LTK’de turizmin alt bileşenleri olarak tarih, arkeoloji, müzeler, ören yerleri, doğal güzellikler, sanat tarihi, ulaşım (özellikle demiryolu), inanç merkezleri ve değişik gezi güzergâhları üzerine oldukça güzel gezi fotoğrafları ile birlikte çok önemli yazılar çıkmış.
Çatalhöyük, Alişarhöyük, Boğazköy, Alacahöyük, Pazarlı kazıları, Hititler, Bursa, Uludağ (2 kez), İzmir, Yalova Kaplıcası, Trakya, Hatay, Boğaziçi, Kapadokya, Pamukkale, Gavur Kalesi, Ankara Evleri, Anadolu Evleri, Bursa Bahçeleri, Anadolu’da Kayak, Türk Köyü, Eski Türk Eserleri, At Meydanı, Ağrı Dağı, Köprülü Hüseyin Paşa Yalısı, Arkeoloji Müzesi, Türk İslam Eserleri Müzesi, Topkapı Müzesi (2 kez), Ayasofya Müzesi (2 kez), Resim ve Heykel Müzesi, genel olarak müzeler, çeşmeler, mezar taşları, sanat, Karagöz, resim, heykel, tiyatro, Türk Kompozitörleri başlıklı ya da konulu yazılar bunlara örnektir.
Bu yazıların dışında ayrıca tütün, incir, balık, sünger, örgü, halı-kilim, deri, atçılık, okçuluk, avcılık, arıcılık, ipekçilik, ormanlar ve bazı hayvanlar hakkında yazılar çıkmış.
LTK’de yer alan yazılardan Genç Türkiye’nin değişik nedenlerle de olsa tarihe, arkeolojiye, kazılara çok önem verdiği görülüyor. Ekim 1941 tarihli 45. sayının 3. sayfasından başlayan H. Z. Koşay’ın “Eski Türk Uygarlığı’nın Anadolu Uygarlıklarıyla İlişkileri” başlıklı yazısında yer alan çift başlı kartal kabartması ile Alacahöyük’te bulunan altın gamalı haç (svastika) parçalarının o yılların Avrupa’sı için çok çok ilginç olduğunu varsayıyorum.
Yukarıda saydığımız yazılar dışında LTK’de turizm üzerine dolaylı beş yazı var: Prof. Dr. Bossert, “Türkiye, Avrupalının Yeni Seyahat Rotası” (Sayı 2, s. 16); E. Mamboury, “Turistik Kemalist Türkiye” (Sayı 8, s. 2); Regi Langkurz, “Anadolu’ya Yolculuk” (Sayı 11, s. 14); Dr. Gunnar Jerring “Anadolu’dan Gezi Anıları” (Sayı 28, s. 6); Mahmut Cuda, “Genç Sanatçılar Turu” (Sayı 31, s. 17).
Makalesinde kendisini hâlâ oryantalizmden kurtaramadığı görülen Prof. Bossert’in yazısı o günler için son derece hoştur ve şunlara yer vermektedir:
“Bütün bunları, Anadolu insanını, Anadolu çalışkanlığını, Anadolu toprağını, Asya ile Avrupa’yı birbirinden ayıran ama yine de birbirine bağlayan denizleri ve boğazları yaşamınıza kattıktan sonra, işte o zaman dönüp dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir zenginlik ve renklilik içinde gözlerinizin önüne serilemeyecek kadar geniş tarihi geçmişe bakın. Çok eski halklar Anadolu’ya yerleşmiş, buradan adaları ve denizleri aşarak Avrupa’ya tekrar ve tekrar tohumlarını atmıştır. Hititler, Lidyalılar, Likyalılar, Pergeliler, Etrüsklüler ya da isimleri her neyse milattan binlerce sene önce Akdeniz’e ve bölgenin kültürel yapısına en belirgin izleri bırakmışlardır. Anadolu’nun bu eski medeniyetleri barındıran topraklarında yeşeren gelenek ve kültürleri, Anadolulu Yunanlılar Yunanistan’a getirmiştir, Homeros’un eserlerinin Anadolu topraklarında yazılmış olması boşuna değildir…
Bugün bile, Şark’ın bütün nimetleri Türkiye’deki dükkânlarda ülkeyi ziyaret edenlerin önüne serilir. Evini güzelleştirmek isteyen herkes, -ki böylesine mütevazı fiyatlarda bunu kim istemez-, değerli halılar, işlemeler, seramikler, altın, bakır işlemeleri ve daha birçok şeyi müthiş bir zenginlik içinde karşısında bulma ve bunları Türkiye’den bir anı olarak ülkesine götürme şansına sahiptir.”
LTK’deki turizm üzerine doğrudan tek yazı Nisan 1938 tarihli 25-26. sayının 1. sayfasında yayımlanmıştır ve imzasızdır. 15. yılını kutlayacak olan Cumhuriyet’in o dönemde turizme yaklaşımını ortaya koyması açısından yazının tamamını sunuyoruz:
TÜRK TURİZMİ
EĞER GENÇ TÜRK CUMHURİYETİ kendi eylem planında turizme en son yerlerden birini atfetmişse, bunun sebebi bu sorunun önemini bilmemesi değildir ve hatta kendi başarı hanesine çok daha güç eserlerin gerçekleştirilmesini yazdırabilen Kemalist rejimin bu işin zorluklarından yılması kesinlikle değildir. Turizm konusunda Türkiye tüm bir geçmişe sahiptir. Tek başına İstanbul, İzmir, Bursa gibi her zaman çok ziyaret edilen şehirler verimli bir edebiyatın gelişimine fayda sağladı. Fakat burada, ülke tarafından kendi insiyatifiyle ve belirli amaçlar göz önüne alınarak düzenlenen bir turizm söz konusu değildi. Bu, dokunaklı manzaralar ve bilinmeyenin özlemiyle eski imparatorluğun birkaç alanına çekilen bazı meraklı tabiatlı yabancı uyruklu kişiler sayesinde kendiliğinden ortaya çıktı. Sözkonusu gezgin edebi bir geçmişe sahip olduğunda, kendi tarzında görebildiklerini betimliyordu ve böylece giderek çağdaş okuyuculara seslenen, merkezi bir kişilik olarak başında kavuğuyla, çubuk ya da nargilesini tüttüren Türk tipiyle bir Doğululuğun oluşumuna katkıda bulunuyordu. Kemalizmin, yaşam ve canlılık doktrini olarak, ufak bir kıta büyüklüğündeki bu toprakları bir uçtan bir uca yeniden kalkındırma arzusundayken, bu yalancı bir ışıltıya dayalı turizmi envanter sağlaması dışında, kabul edemeyeceğini belirtmeye gerek var mı?
Fakat Kemalizm ilk önce, kendi arzuları doğrultusunda bir turizm sanayisinin yerleştirilmesi için kaçınılmaz olan maddi ve manevi koşulları yaratmak zorundaydı. Bu, belirli bir plan ve tanımlanmış hedeflerin gerçekleştirilmesinden önce ele alınması mümkün olmayan bir teşebbüstü. Türkiye’nin bir şekilde, iklimler, doğal güzellikler koleksiyonu olduğunu söyleyebiliriz, aynı zamanda toprakları da arkeologların yüzünü güldürmektedir. İmparatorluk çöküşü sırasında, kendi büyük dehşetiyle baş başa kalmış, bu gizli kalan serveti kesinlikle değerlendirebilecek durumda değildi. Kendisinin tasarlamayı bile düşünemeyeceği bir şeyi, Kemalist Türkiye yapmaktadır ve bu çalışma ilerlediği ölçüde, Türkiye’nin yeni bir köşesi daha, ihtişamlı ve parlak, tıpkı tozu alınan ünlü bir tablo gibi gün ışığına çıkıyor.
Yeni koşullar Türk turizmine giderek daha uygun bir bölgeyi hazırladığı ölçüde, devlet bu sanayiyle tüm detaylarıyla ilgilenme zamanının geldiğini anladı. Ekonomi Bakanlığı’nda bir turizm bölümü yaratarak işe koyuldu. Burada, ilk başta, ülkenin kendi dâhilindeki turizm düzenlenmediği müddetçe yabancı turist akınının kazançlı ve ilginç olamayacağını anımsatmamız uygun olur. Turizm konukseverlik demektir. Misafir ağırlayacak kişinin kendi evinde rahat, işleri iyi yürüdüğü için mutlu ve memnun olması gerekir. Olgunluk, zevk sahibi olma ve konukseverlikten oluşan Türk ulusunun kültürü, ticari çıkara düşkün yavanlığa dayalı yapay bir turizme uyum sağlayamaz.
Bu yaklaşım Batılı olmaya çalışan, kendini tüm dünyaya LTK’de yansıdığı gibi Batılı göstermeye çalışan devletin hem Batıya karşı duyduğu güvensizliği, hem oryantalist, Doğu hayranı bakışlardan rahatsızlığını hem de kendini Osmanlı geçmişinden şiddetle soyutladığını gözler önüne sermektedir.
Batılıların “Türkiye’yi anlamayan, anlayamayan” yaklaşımına sert eleştiriler Vedat Nedim Tör’ün Şubat 1936 tarihli 11. sayının 1. sayfasındaki “Batılı Entelektüelden Ne Bekliyoruz” ve Ekim 1936 tarihli 15. sayının 1. sayfasındaki “Eşekler ve Yabancı Fotoğrafçılar” başlıklı yazılarında yer almaktadır.
Gerçekten de Cumhuriyet’in ilk yıllarında turizme önem verilmemiştir. 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde turizm üzerinde durulmamıştır. Cumhuriyet’in kurulmasından sonraki ilk önemli adım yeniden yapılanması ile Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun oluşumudur. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk turizm acentesi NATTA, çalışmalarını sürdürür. 1925’de “Ecnebi Seyyahlara Tercümanlık ve Rehberlik Edecekler Hakkında Kararname” çıkarılır. 1925 yılında kurulan Türkiye Tayyare Cemiyeti, 1933 yılında Türk Hava Yolları İşletme İdaresi adını alır. Böylece THY’nin temeli atılır. Büyük bir hızla demiryolu ve karayolu inşaatlarına girişilir. Tersane ve gemi inşa sanayisinde adımlar atılır.
1934’te İktisat Bakanlığı’nın Dış Ticaret Dairesi’ne bağlı “Türk Ofis” adlı bir büro, 1937’de yine bakanlık içinde bir “Turizm Müdürlüğü” kurulur. (1933-37 yılları arasında Matbuat Umum Müdürü olan Kadro Dergisi kurucusu Vedat Nedim Tör, 1937’de LTK’den ayrılmak zorunda kalır ve kısa süre sonra Turizm Müdürü olur). 1939’da Ticaret Bakanlığı’na bağlı “Turizm Dairesi” oluşturulur. Turizmin bakanlıklar arasında nereye oturtulacağına karar verilmeyen yılların ardından Turizm Dairesi 1943 yılında Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü’ne bağlanır. Bu müdürlük 1949 yılında Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü’ne dönüştürülür. Bu arada değişik düzeylerde rehber yetiştirilmeye çalışılırken, çok sayıda seyahat acentesi de kurulur. 1950 yılında Turizm Müesseseleri Teşvik Kanunu ile Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun çıkarılır. Bunları 1953’te yayınlanan Turizm Endüstrisi Teşvik Kanunu izler. 1955’de artık var olmayan Türkiye Turizm Bankası A.Ş., 1957’de Basın, Yayın ve Turizm Vekaleti kurulur. 1963 yılında da yasa ile Turizm ve Tanıtma Bakanlığı kurularak turizm etkinlikleri bağımsız bir bakanlığa bağlanır.
Not: Yazıda verilen metin çevirileri Boyut Yayınları’na aittir.
*“Bugünün Bilgileriyle Kemal’in Türkiyesi, La Turquie Kamâliste”, Boyut Yayınları, s. 216 – 221, İstanbul 2012