Yazılarım

KÜLTÜRE YOLCULUK*

İnsanlık tarihinin gizlerini barındıran çok zengin bir coğrafya Anadolu… Binlerce yıl boyunca her köşesinde farklı kültür yeşermiş, her uygarlık bir sonrakine sayısız miras bırakmış. Anadolu’da yolculuğa çıkmak, yaşadığımız toprakların zenginli- ğine tanık olmak kadar bugünümüzü anlamamıza, sorgulamamıza da yardımcı oluyor. İşte size kültür turlarının duayeni Faruk Pekin’den dört alternatif rota.

1)  Kapadokya ve Çevresi

Azmin Yattığı Yeraltı Uygarlığı

Göreme Açık Hava Müzesi, yan yana dizilmiş, her biri kendi kilisesine sahip, avlu ya da yemekhane etrafında düzenlenmiş bir manastırlar kompleksidir. Bölge merkezindeki, kolay erişimli müze ilk gezilmesi gereken yer. Kiliselerin olağa- nüstü iç mekân zenginliği, dıştaki yalınlıkla tezat oluşturur. Her biri halkın dış görünümlerine göre verdiği isimlerle anılır. Müze girişindeki Aziz Vasilios Kilisesi, Elmalı Kilise, Azize Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Yemekhane, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise sizlere iç mekânlar- daki zenginliği gösterecektir.

Türkiye’de büyük çoğunluğu kazılmamış ya da ziyarete açılmamış 400 dolayında eski yeraltı yapılanması var. Kapadokya’nın kısmen kazılan yeraltı kentleri şaşırtıcı düzenleri, olağanüstü atmosferleriyle büyüleyici… Kaymaklı, Özkonak ve Derinkuyu gezilen belli başlı yeraltı kentleri. 1965’te açılan Derinkuyu’da 50 m derinlikteki gezilen kısım, kentin sadece %10’u.

Fransızca Öğretilirdi

Bir zamanlar yüzlerce mağara evi ile bölgenin en geniş topluluğunu barındıran Zelve Vadisi bugün bir kısmı çökmüş evleri, kutsal bölümleri, güvercinlikleri, ince uçlu peribacalarıyla Kayaköy’ün ıssızlığını çağrıştırıyor. Önce Hırıstiyanlar zorunlu göç ile Yunanistan’a gönderilmiş, 1950’lerdeki çökmeler nedeniyle Müslümanlar bölgeyi terk etmiş. Son ayrılanlar, kuzeyde Yeni Zelve Köyü’nü kurmuş. Kapadokya’da Hıristiyanların ilk dinsel seminerleri bu vadide yapılmış.

Avanos’ta yüzlerce çanak-çömlek, kiremit, tuğla imalathanesi bulunuyor. Ne demiş Âşık Seyrani: “Kör de bilir Avanos’un yolunu / Testi çanak kırığından belli olur.” Çömlekçiler hâlâ neolitik dönemin binlerce yıllık çömlekçi tekerleğini kullanıyor.

Ürgüp’ün güneyindeki çok hoş yerlerden biri, eski adıyla Sinassos, yeni adıyla Mustafapaşa. 1924’e kadar Anadolulu Ortodoksların yoğun yerleşimiymiş. Usta elinden çıkmış bezemeli önyüz, balkon, pencerelere sahip taş evlerden oluşan Gelveri bir açık hava müzesi gibi. Sinassos özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında başkent İstanbul ile çok sıkı ilişki kurmuş. Çok sayıda Sinassoslu çalışmaya gitmiş, servet kazanmış. Sonra da Sinassos’ta Fener’dekilere benzer evler yaptırmışlar. Sinassos, okullarında Fransızca ve Yunanca’nın öğretildiği ciddi bir kültürel merkez olmuş. İlan levhaları ve mantar gibi çoğalan “turistik” tesislerin henüz işgaline uğramayan Soğanlı Vadisi doğa örtüsüyle göz kamaştırıyor. Aşağı Soğanlı Köyü’nü geçtikten sonra girdiğimiz vadide, mevsime göre renklere bürünen kavak, söğütler arasında güvercinlikler göreceksiniz. Gök Kilise ve karşısındaki yamaçtaki Tokalı Kilise, iç süslemeleriyle Soğanlı Vadisi’nin en önemli yapılarından Karabaş Kilisesi, Yılanlı Kilise’yi gezmeyi unutmayın.

Büyülü Vadi

Ihlara Vadisi, Kapadokya’nın en görkemli köşesi… Dünyadaki hiçbir kanyon doğa-insan uyumunu böylesine gözler önüne seremiyor. Melendiz Suyu’nun ışıltılı, sakinleştirici sesi arasında, kelebekler uçuşup, kertenkeleler koşuşurken, şahinler, kartallar süzülürken, Antep fıstığı ağaçları, üzüm bağları içinde gezinmek hayal gibidir. Vadinin kuzeybatı ucundaki Selime Köyü, manzarasıyla yörenin en ilginç yerleşimi… Vadiye dört bin dolayında mağara, yüzden fazla kilisenin oyulduğu söylenir. Bir zamanlar 80 bin kişi yaşarmış. Kaya kiliseleri muhtemelen 8. ve 9. yüzyıllarda oyulmaya başlanmış. İçlerindeki duvar resimleri 10. ve 13. yüzyıllara ait… En popüler olanlar Ağaçaltı, Sümbüllü ve Yılanlı kiliseleri.

1)  Trabzon

Hâlâ Büyüleyici Bir Kent

Trabzon, yurtdışında İstanbul’dan sonra hakkında en çok konuşulan Anadolu kenti… Marco Polo’dan bu yana çok sayıda gezgin kent üzerine sayfalarca yazmış. Bir dönem İpek Yolu’nun kuzey ucuymuş. Saray entrikaları, lüks yaşam, Doğu’nun peri masalı mimarlığı ile eş anlamlı. Argonotlara uzaktan el sallamış. Ksenefon’un onbinlerini ağırlamış. İstanbul Bizansı’na alternatif yaratmış. İtalyan Rönesansı’nın kent devletlerine rakip olmuş. Don Quixote’nin Dulcinea’yı aramasına esin kaynağı olmuş. Bizans sanatının eşsiz fresklerini barındıran Ayasofya Kilisesi’ni yaratmış. Yavuz Sultan Selim burada 22 yıl valilik yapmış. Kanuni Sultan Süleyman burada doğup büyümüş. Napolyon, soyağacını Trabzon Pontus İmparatorluğu’nun kurucusu Komnenoslara kadar indirmeye çabalamış.

Geziye Merkezden Başlayın

Artık zengin kültürel mozaiği yok. Altın kaplamalı çatıları da… Ününü ve zenginliğini borçlu olduğu deniz ticaretinin bir kısmını Samsun’a kaptırmış. Güzelim konakları betona teslim. Yine de Trabzon büyüleyici bir kent. Yeşilin ve mavinin arasında, taş döşemeli daracık sokakları tarihi anımsatmayı sürdürüyor. Hâlâ cıvıl cıvıl canlı bir ticaret merkezi. “Post-Peresteroika” döneminin Kafkasya üzerinden gelen “bavulcu” turistleri ve “Nataşa” hareketi ekonomisini bir süreliğine canlandırmıştı. Daracık sokakları yoğun trafiği kaldırmıyor. Görkemli bir tarihi omuzlamış sokaklarında dolaşanların Bizans’a ilgisi yok, bilgisi de… Çokbilmiş “yetkililer” ise trafik keşmekeşine tarihsel dokuyu yok edecek otoyol formülleri geliştiriyor.

Trabzon turizminin uluslararası yıldızları Sümela Manastırı ve Doğu Karadeniz Dağları. Havaalanının katkısıyla Doğu Anadolu ve Kaçkar turları, Karadeniz kıyıları gezileri buradan başlıyor. Trabzon yalnız Sümela Manastırı ya da Ayasofya Müzesi değil. Roma, Bizans, Osmanlı yapıtlarıyla da hâlâ büyüleyici. Geçmişin düşü, geleceğin gerçeği… Şehir dışındaki eserlere yönelmeden önce merkezdeki büyüleyici sokakları gezmelisiniz. Turunuz bir gün de sürebilir, bir hafta da. Ayasofya Müzesi, Atatürk Köşkü ve Boztepe dışındaki alanlara yürüyerek ulaşmak en iyisi…

Turizm bürosunun bulunduğu, dolmuşların kalktığı, otel ve pastanelerle çevrili Belediye Meydanı’ndan çıkın yola. Küçük Ayvasil, şehrin en eski kilisesi. Meydandan aşağı doğru yürürseniz Santa Maria Kilisesi’ne ulaşırsınız. Sultan Abdülmecid’in Trabzon’a gelen yabancılar için 1874’te yaptırdığı bu üç nefli kilise barok düzene sahip. Uzun Sokak’ta batıya doğru yürüdüğünüzde Tabakhane Köprüsü’ne gelirsiniz. Roma döneminde yapılan, sonra geliştirilen iki kademeli köprü Ortahisar’a geçişi sağlar. Trabzon’un en gösterişli semtinde Fatih Camisi yer alır. Bina, 13. yüzyılda yapılan, bir zamanlar kubbesi altın kaplı Altınbaşlı Meryem Kilisesi’nden 1461’de camiye dönüştürülmüş. Bu yapıda 250 yıl Komnenos Hanedanı’nın taç giyme, cenaze törenleri yapılmış.

Konuşan Freskler

Kentin en görkemli yapılarından biri Ayasofya Müzesi’dir. Merkezin 3 km batısında, Karadeniz’e bakan sette, güzel bir bahçeyle çevrili. I. Manuel (1238 – 1261) döneminde yapılmış, 1461’de camiye çevrilmiş, yüzyıl başında askeri depo, hastane olarak kullanılmış, 1958-1964 yıllarında Bizansçı D.

T. Rice ve D. Winfield başkanlığındaki restorasyonla müzeye çevrilmiş. En çekici yanı, Bizans sanatında biçimcilikten kopuşu gösteren freskler. Sahneleri çok dinamik, renkler canlı, bireysel figürler dışavurumcu.

Trabzon’un kuzeydoğusundaki Boztepe kutsal bir bölge… Apollon Tapınağı, Perslerin güneş tanrısı Mitra’nın tapınağı, ilk Hıristiyanların Aziz Sabas Kayaoyma Kiliseleri bu bölgede. En önemlisi Kızlar Manastırı. Panoramik manzara için, meydana 1,5 km uzaktaki Boztepe Parkı’nı öneriyoruz.

2)  Van ve Çevresi

Kedisinin Gözü Renkli, Peyniri Otlu Şehir

Güneşle parlayan masmavi suların üzerinden süzülerek yaklaşıyor uçağımız Van’a. Altımızda geniş bir mavilik. “Van Denizi” nitelemesini haklı çıkaracak büyüklükte… Etrafında yaz başına kadar zirvesi karlı dağlar. Unutulmaz bir manzara. Kent, Erek Dağı ile Van Gölü’nün arasında bulunan geniş düzlüğe yayılmış. Görüntüye kavakların yeşili hâkim.

Anadolu’yu İran platosuna bağlayan yolların üzerindeki Van Gölü havzası, önemli uygarlıklardan Urartulara yurt olmuş. Askeri, ticari, tarım amaçlı pek çok yerleşim oluşturmuşlar. Tuşpa adını verdikleri gölün etrafında, 2850 yıl önce oluşturdukları devletle, Asurlulara kafa tutmuşlar. Çevredeki dağlar kale gibi korumuş onları.

Kaleden Günbatımını Kaçırmayın

Kalede kral mezarları, açık hava tapınakları, cami kalıntıları görülebiliyor. Günbatımını kuşbakışı izlemek çok keyifli… Kale dibindeki, Madırburç’ta Urartulardan kalma en eski yazıt görülüyor. Kale bitişiğindeki Abdurrahman Gazi Türbesi, çocuk sahibi olamayanların uğrak yeri.

Kentin merkezindeki Cumhuriyet Bulvarı, Van’ın modern yüzü. Yaşar Kemal’in romanlarında tasvir ettiği 50 yıl öncesinin kerpiç evleri, toprak zeminli sokakları tarihe karışmış. Beton, mimariye hâkim olmuş. Geriye kalan yalnızca Vanlıların içten konukseverlikleri.

Kent merkezi hareketli… Sabahın erken saatlerinde “Kahvaltı Sokağı”nda başlıyor canlılık. Sokaktaki masalarda ballı, kaymaklı, otlu peynirli yerel lezzetler sunuluyor. Caddeler gençlerle dolu. 100. Yıl Üniversitesi kentin ekonomisini, kültürünü canlandırıyor. Ünlü Van kedisi, üniversitedeki “Kedi Evi”nde korunuyor, çoğaltılıyor.

Van-Hakkari karayolundaki engebeli coğrafyasının ortasından âdeta masaldan çıkmışçasına karşınıza dikilen 17. yüzyıldan kalma Hoşap Kalesi, ülkemizdeki belki de en etkileyici görüntüye sahip kale. Kayaların üzerinden iktidar sembolü olduğunu haykırıyor. Osmanlı’nın sınırlarını koruyan aşiretlerden Mahmudilere ait… Hoşap Çayı üzerinde geçit veren köprüye hâkim. Malum, köprüler vergi, haraç alınan yerler. Heybetli kaleyi gören kervancılar, sahibiyle vergi pazarlığı yapmaya cesaret edebilir miydi acaba? Yoldaki çay ocaklarından birine uğrayın, mutlaka çay için.

Gölde Mavi Yolculuk

Van’a dönerken, Gevaş yakınlarında göl kıyısına yaklaşılıyor. Artos Dağları’nın eteklerindeki ilçe kavakların arkasına saklanmış. Tatvan yolundaki tarihi mezarlıkta bulunan Çelme Hatun Kümbeti’nin güzelliği arkasındaki ağaçlar, karlı zirvelerle perçinleniyor. Kümbetin çevresinde işlemeli ve koyun şeklinde mezar taşları var. Göl kıyısına indiğinizde, motorla Akdamar Adası’ndaki 10. yüzyıldan kalma Kutsal Haç Kilisesi’ne gidebilirsiniz. Ermeni hükümdar Gagik’in yaptırdığı kilisenin taş işlemeleri masal kitabını çağrıştırıyor. Kutsal Kitap’tan sahneler, iç mekânda freskler var. Adadaki badem ağaçlarının gölgesinde piknik yapabilir, haklarında idam fermanı çıkarılan tavşanları uzaktan izleyebilirsiniz.

Van Gölü’nde “mavi yolculuk” yaşamak isterseniz Çarpanak Adası’na geçmenizi tavsiye ederiz. Karlı dağlar, berrak gök, mavi gölde yolculuk sırasında tekne sahiplerinden “Van Gölü Canavarı” efsanelerini dinleyebilirsiniz. Çarpanak’a vardığınızda karşınıza karlı zirvesiyle Süphan çıkacak.

Süphan Dağı’nın eteklerinden Van’a dönerken, adını Urartu kralı Argişti’den alan Erciş’ten geçeceksiniz. Mutlaka buradaki Muradiye Şelalesi’ne uğrayın. Her mevsimde suyu gür… Asma köprüyle ulaşılan lokantada sunulan alabalığın tadına doyum olmuyor.

3)  Mudanya ve Çevresi

Zeytinlikler Arasındaki Osmanlı Evleri, Bizans Kiliseleri

Eski Çağ ve Ortaçağ boyunca Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul ve Karadeniz’e ulaşmak isteyen gemiler, açık denize çıkmadan Güney Marmara kıyısı boyunca ilerlemeyi tercih ediyordu. Marmara Denizi’nin güney kıyıları bu sayede küçük ve zengin yerleşim yerlerine sahip oldu. 6. yüzyıldan sonra manastırlar bölgeye yayıldı. 14. yüzyıla kadar Olimpos ya da Bitinya manastırları ismini aldılar. Olimpos, Uludağ’ın Antik Çağ’daki adıdır.

Üç Kez Kimlik Değiştirdi

Mudanya yakınlarındaki Kumyaka ve Zeytinbağı’nda (Trilye) bu manastırları görmek mümkün. Örneğin Fatih Camisi eski bir kilise. Tahminen 799’da inşa edilen yapının Aziz Stefanos Kilisesi olduğu sanılıyor. Zengin mermer işçiliğiyle bezenen yapının çeşme yalağına baktığınızda, 2. yüzyılda Marmara Adası’nda hazırlanmış bir lahit göreceksiniz. Kilise, 16. yüzyılda camiye dönüştürülmüş, yanına hamam eklenmiş. Zeytinbağı’ndaki Yunan işgali sırasında tekrar kilise yapılmış. Beldenin diğer önemli yapısı Fatih Camisi’nin arkasındaki tepeye kurulu Kemerli Kilise. Osmanlı dönemi boyunca Meryem Ana adıyla Ortodoks Rumlar’ın ibadet yeri olmuş. 1924’teki mübadele sonrasında, şahıs malına dönüşmüş. 13. yüzyıla ait yapının iç duvarlarında birkaç kat halinde zengin fresk görülebilir. İlk tabaka, 14. yüzyıl Bizans resminin önemli örneklerinden.

Zeytinbağı’nda yürürken 18 ve 19. yüzyıldan kalan küçük Rum evlerinin dizildiği taş kaplı sokaklar, çeşmeler, zeytin imalathaneleri, dükkânlar göre- ceksiniz. Arka planda haşmetle yükselen yapı, Rum Mektebi. 19. yüzyılda Yunan Neo-klasiği üslubunda inşa edilmiş. Uludağ Üniversitesi’ne bağışlanan yapı, metruk hâlde… Zeytinbağı’nın çocukları okul için Mudanya’ya gidiyor! Bölgenin en önemli merkezi şüphesiz Mudanya… İlçeye yaklaşırken uçsuz bucaksız zeytinlikler arasından çirkin yazlıkların fışkırdığını göreceksiniz. Korkmadan ilerlerseniz küçük, şirin bir 19. yüzyıl Osmanlı yerleşimine ulaşırsınız. Yalı Mahallesi’nin, dik açıyla kesişen düzenli sokaklarında küçük evler bulunur. Amerikalı yazarın deyimiyle “Batının doğuya barış dilenmeye geldiği” bu kasabada, Rus tüccar Ganyanof’un yalısında Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. Müzeye dönüştürülen Mütareke Evi’nde İsmet İnönü ve barışa adanan bir heykel bulunuyor.

Türkiye’nin En Eski Evleri

Arkalardaki, ismini Mudanya’nın kurtuluşundan alan 12 Eylül Caddesi’ni geçince, farklı dokudaki mahallelere ulaşılır. Aralarda Osmanlı’dan kalma en eski 17. yüzyıl evlerine rastlarsınız. Ne yazık ki kıymetleri bilinmez. Oysa, bunlar dönemin örneği kalmayan İstanbul evleri için de örnek. Kitabesinden 1640’ta yapıldığı anlaşılan ev, Türkiye’nin en eski evlerinden. Sadece 1. yüzyıldan Tahir Ağa Konağı restore edilmiş. Başodasında zengin kalem işleri olan konakta Mudanya Kütüphanesi bulunuyor.

Mudanya sırtlarına sıralanan köyler de görülmeye değer. Aydınpınar, Dereköy gibi büyük yerleşimler eski Rum köyleri. Buranın halkı 1924’teki mübadele sırasında Selanik çevresine yerleşmiş. Drama, Serez, Kavala, Girit gibi adalardan Müslümanlar bu köylere getirilmiş. Dereköy’deki 19. yüzyıl Rum kilisesi, İstanbul’daki dini yapıların tasarım, bezeme zarafetini taşır. Bir süre cami olarak kullanılan yapı, 10 yıl önce terk edilmiş. Çatısı çökmüş, definecilerce zeminine çukurlar kazılmış. Vaiz kürsüsü, Bursa Arkeoloji Müzesi’nin deposunda. Zengin ahşap oymalar, alçı süslü templon (kilisenin kutsal mihrap bölümünü ayıran anıtsal paravan) yağmur altında hızla yok oluyor.

İstanbul’a feribotla iki saat uzaklıktaki Mudanya, Gemlik Kurşunlu’dan başlayıp Zeytinbağı’na uzanan sahil yoluyla güzel bir gezi rotası. Bizans, Osmanlı sivil mimarisinin, şehir dokusunun örnekleriyle şimdilik sadece TV dizilerine mekan sağlıyor. Kültür turizmine yeni açılıyor.

* “Kültüre Yolculuk”, Hürriyet Seyahat, 11 Haziran 2007.