BEYOĞLU VE PERA
BEYOĞLU
Beyoğlu, eski adıyla Pera’dır. Bizans döneminde ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk iki yüzyıllık süresinde bağları, bahçeleri, korularıyla ünlüdür. 18. yüzyıl başından sonra Galata yeni yerleşimlere yetmez olunca, su sorununun da çözümüne bağlı olarak yerleşim Galata tepelerine kaymaya başladı. Önce bugünkü Tünel-Galatasaray arası, sonra da Galatasaray-Taksim arası gelişti. Bu bölgelerde de yetmez olunca yerleşim Tarlabaşı-Tepebaşı’na giderek Dolapdere’ye doğru kaydı.
Beyoğlu, başlangıçta yabancı bankerlerin, tüccarların, diplomatların, Osmanlı yönetiminde görevli azınlıkların yerleştiği Hıristiyan ağırlıklı bir bölge oldu. Her yangından sonra çehresi değişti. 1870’deki son büyük yangın ertesinde geniş çapta yenilendi. Her yangında kül olan ahşap binalar yerine kagir binalar yapıldı. Bu nedenle 1870 sonrasındaki binalar fazlasıyla geçen yüzyıl sonrası, bu yüzyıl başı Avrupa mimari stillerini izler. Neoklasik, neorönesans, art nouveau ve eklektisist yapılar bu nedenle ağırlıktadır. Bölgeye damgasını vuran mimarların çoğunluğu Levanten ya da yabancıydı.
Dünyanın neredeyse tüm uluslarından insanlar burada çok kozmopolit bir dünya yarattılar. Kiliselerini, hastanelerini, dernek binalarını, okullarını inşa ettiler, kültür kurumlarını kurdular, İstanbul mozaiğinin bir parçasını oluşturdular.
Beyoğlu’nu gezmek bir yerde bugün artık farklılaşan fiziksel çevre içinde sosyokültürel tarihi algılamak oluyor. Bugün farklı işlevlere sahip olan binalarda tarihi yeniden yaşamak anlamına geliyor.
İstiklal Caddesi ve yakın sokaklarda gezerken özellikle alt katlar vitrinler nedeniyle çok farklılaştığından eşsiz sivil mimari örneklerini algılayabilmek için sürekli baş yukarıda dolaşmak gerekiyor.
Beyoğlu gezimize Taksim Alanı’ndan başlayabiliriz.
Taksim Alanı’nın batı ucunda 1928’de dikilen İtalyan heykeltraşı Canonica’nın Cumhuriyet Anıtı yer alır. Alanın doğu ucunda 1969’da bitirilen ancak hemen geçirdiği yangından sonra 1975’de yeniden açılan çağdaş mimarlık örneklerinden Atatürk Kültür Merkezi (AKM) bulunur. Alüminyum güneş kesiciler bu binanın ön yüzüne ilginç bir hareketlilik kazandırır.
Büyük kent alanlarından yoksun olan İstanbul’un bu en önemli alanına ferahlık sağlayan Taksim Parkı (Taksim Gezisi) 1940’lı yıllarda yıktırılan Taksim Kışlası’nın arsasına kuruludur. Askerlerin çalıştığı Talimhane Bölgesi’ne ise kentin ilk planlı binaları yapılmıştır.
Alana daha uzak bir köşede Mecidiye Kışlası (1848-18753, bugünkü Taşkışla) yer alır. Bugün Sheraton Oteli’nin bulunduğu yerde bir zamanlar eğlence merkezi olan Taksim Bahçesi varmış. İnönü Caddesi’nden Dolmabahçe’ye doğru yürüdüğümüzde Askeri Hastane (1849) ve Gümüşsuyu Kışlası’na (1861, bugünkü İTÜ binaları) ulaşırız. İnönü Caddesi’nde 26 numaradaki Gümüşsuyu Palas, kalın, etli süslemeleri, kadın başı kabartmaları ve gösterişli duruşuyla caddenin en önemli sivil mimari örneğidir. Onun yanında saçaklı egzotik yorumlu art nouveau stilli Japon Başkonsolosluğu binası, 16-18 numarada da Alman Başkonsolosluğu yer alır.
Eski bir mezarlığın kaldırılması ile oluşan Ayaspaşa Bölgesi’nin en görkemli binası olan Alman Başkonsolosluğu, 1877’de mimar Goebels tarafından yapılmış. Sütunlu girişi ile dikkati çekiyor. Ne yazık, ki özel izinler dışında elçilik binalarının içini gezmek olası değilş.
Beyoğlu’nun ana eksenini oluşturan İstiklal Caddesi’nin hemen girişinde türbe benzeri bir bina yer alır. Bu, alana adını veren, su “taksim”inin yapıldığı 1732 tarihli Taksim Maksemi’dir. Su depolanmasını sağlayan 90 m uzunluğundaki su haznesinin duvarı meydana bakar. Maksem binası bugün Turizm Bölge Müdürlüğü İrtibat Bürosu olarak kullanılmakta.
Taksim Alanı’ndan İstiklal Caddesi’ne giderken soldaki cadde Sıraselviler Caddesi’dir. Cadde üzerinde bulunan ve Taksim Alanı’ndan görülen kubbeli bina Rum Ortodoks Aya Triada (Kutsal Üçleme) Kilisesi’dir. Giriş kapıları Meşelik Sokak’ta olan bu görkemli kilise 1880 yılında mimar Kampanaki tarafından yapılmış. Bu yapı, daha önce kubbeli bina yapmalarına izin verilmeyen Hıristiyanların, 1839 Tanzimat Fermanı ile azınlıklara sağlanan haklar çerçevesinde muhtemelen ilk kubbeye sahip oldukları binadır.
Sıraselviler Caddesi üzerinde çok sayıda güzel bina bulunur. 53 numaradaki Anadolu Kulübü binası, 55 numaradaki eskiden Yunan asıllı Müzürüs Paşa’nın konağı olan ve Paris St. Germain evleri havasını taşıyan Romanya Başkonsolosluğu, 70 numaradaki yine mimar Kampanaki eseri Belçika Konsolosluğu ve 48 numaradaki büyük bina ilginç örneklerdir.
Sıraselviler Caddesi’nden sağa, Meşelik Sokak’a gireriz. Bu sokakta görkemli binası Taksim Alanı’ndan fark edilen Zapyon Rum Kız Lisesi, içinde Surp Harutyun Kilisesi de 1894 tarihli Eseyan Ermeni Kız Lisesi yer alır.
Meşelik Sokak’tan İstiklal Caddesi’ne girdiğimizde sağda karşımıza Fransız Başkonsolosluğu çıkar. Binanın bulunduğu yerde 1719’da Vebalılar Hastanesi kurulmuş. Daha sonra bu bina yıkılmış, yerine mimarlar Bourmence ve Olivier Carre tarafından bugünkü bina yapılmış. Bina İstanbul’daki büyükelçiliklerin Ankara’ya taşınmasından sonra 1926 yılından bu yana Fransız Başkonsolosluğu işlevini sürdürüyor. Fransız Kültür Merkezi ve Fransız-Türk Ticaret Odası da çok güzel bir iç avluya sahip bu binada yer alır.
İstiklal Caddesi 27 numarada Arapça ve Latince yazıtıyla Taxim Palace bulunur. Zambak Sokak köşesinde giydirilmiş metal kapağı ile Aksanat Kültür Merkezi vardır.
Soldan Küçük Parmakkapı Sokağa girelim. Köşedeki (No: 4) yeni restore edilen Topbaş İşhanı bir dönemin ilginç binalarından. Bu sokakta 23-29 numaralarda hala kendisini gösteren güzel binalar var. Ancak sokağın en ilginç yapısı Afrika Han. Bu han Küçük ve Büyük Parmakkapı Sokakları arasında kalıyor. Her iki sokağa açılan kapıları var. Büyük Parmakkapı Sokak’tan arkaya doğru yürüdüğünüzde Tel Sokak üzerinde (No: 37) koyu pembe rengi ve son derece ilginç pencereleri ile Beyoğlu Ticaret Lisesi bulunur. Tel Sokak’ı izleyip Ahududu Sokak yoluyla yeniden İstiklal Caddesi’ne dönebiliriz. Taksim Alanı’na doğru biraz geriye döndüğümüzde 125 numarada caddenin modern yapılarından Vakko binasını görürüz. İmam Adnan Sokak köşesindeki bina üzerinde ise mimarın adı (CARACASH) hala okunabilmektedir.
88 numarada neoklasik tarzlı Rumeli Çarşısı (Citè de Roumeli) bulunur. Abdülhamid’in mabeyincisi Ragıp Paşa İstiklal Caddesi’nde sahip olduğu üç hana imparatorluğun yayıldığı üç coğrafi öğenin adını verir. Gördüğümüz Afrika Han, Rumeli Han ve daha ileride göreceğimiz Anadolu Han.
Rumeli Han’a bitişik olan İstiklal Caddesi’nin tek Müslüman yapısı Ağa Camisi’dir. 16. yüzyılda Galatasaray Ağası Hüseyin Ağa tarafından yaptırılan bu cami 1936’da yeniden inşa edildiğinden özgün bir yapı değildir.
Ağa Camisi’nin yanındaki Sakız Ağacı Sokak’ta 17-19 numaralarda baş kabartmalarıyla süslü binada Hacı Abdullah Lokantası bulunur. 31 numarada ise bugün sephesi restore edilen Surp Asdvadzadzin Katolik Ermeni Kilisesi yer alır.
Bugün kapalı olan ve bir zamanlar çok sayıda ünlü kişinin konser verdiği Saray Sineması’nın bulunduğu yerdeki bina bir zamanlar Osmanlı Bankası Müdürü Deraux’a aitmiş.
İstiklal Caddesi 120-126 numaralar arasında Emek Han yer alır. Neorönesans tarzındaki bu bina insan, aslan başları, bitkisel motiflerle ve sütunçelerle süslüdür. Bu binada bir zamanların ünlü kulübü Serkl Doryan (Cercle d’Orient) varmış. Binanın alt katındaki İnci Pastanesi’nde Luka Zigoridis ünlü profiterolünü sunmaya devam ediyor. Binanın arkasında, girişi Yeşilçam Sokak’ta olan Emek Sineması bir zamanların ünlü paten merkeziymiş. Solda 179 numarada karyatidli girişi ile dikkat çeken Alkazar Sineması bulunur.
Emek Pasajı karşısındaki Hava Sokak adını eskiden burada konağı bulunan Halepli zengin Hava ailesinden almış. Bir zamanlar tarla olan bu yerde Hava ailesi marul yetiştirirmiş.
201 numarada Anadolu Pasajı, onun yanında da Atlas Sineması yer alır. 221 numaradaki bina (Akbank binası) ile 251-253 numaralardaki adam başlı, ferforje balkon demirleri ile dikkat çeken örnek (Örs İş Merkezi) Beyoğlu’nun hoş yapılarından.
Galatasaray Lisesi yanındaki Turnacıbaşı Sokak’ta (No: 27) kanatlı kabartmaları ve sütunlu girişi ile Zoğrafyan Rum Erkek Lisesi ve sokağın dönemecinde 1581’de II. Bayezid tarafından kurulan Galatasaray Hamamı bulunur.
140 numaradaki Halep Çarşısı(Cite d’Alep) insan başlarıyla süslü. 1885 tarihli bu binada bugün Beyoğlu Sineması yer alıyor.
164-166 numaralardaki 1896 tarihli Tokatlıyan Han bir döneme damgasını vuran binalardan. Otel ve restoran olarak yıllarca hizmet veren Tokatlıyan Han bugün kişiliksiz bir işhanına dönüştürülmüş durumda.
172 numarada meyhaneleri ile ünlü Çiçek Pasajı yer alır. Bir dönem Abdülmecid ve Abdülaziz’in tiyatro seyretmek üzere yerlere serili halılar üzerinde geldiği ancak daha sonra yanan ünlü Naum Tiyatrosu yerine 1876’da yapılan Çiçek Pasajı (Cite d’Pera/Hristaki Pasajı), karyatid sütun halinde iki kız heykeli, saati ve süslemeleri ile Beyoğlu’nun simgesi durumundadır. Ne yazık ki, son yangından sonra restore edilirken günün koşullarına uyarcasına “tek tip” meyhane dizisine dönüştürüldü.
Çiçek Pasajı yanındaki sokağın eskiden Tiyatro Sokağı, bugün Sahne Sokak olarak adlandırılması rastlantı değildir. Bu sokak Galatasaray Balık Pazarı’nı barındırır ve 24 numarada Üç Horon Gregoryen Ermeni Kilisesi (Surp Yerrortutyun) yer alır.
Bu sokaktan sağa döndüğümüzde yeniden düzenlenen meyhaneler sokağı Nevizade Sokak’a gireriz. Balık Pazarı’nın sonuna kadar gitmeden sola döndüğümüzde Meşrutiyet Caddesi’ne çıkarız. Bu caddenin başlangıcında İngiliz Başkonsolosluğu yer alır. 1844’te Londra Parlamento binası mimarı Sir Charles Barry tarafından yapımına başlanan, 1871’de yeniden İtalyan Rönesansı stilindeki bu yapı görkemli bir bahçeye sahiptir.
İngiliz Başkonsolosluğu önünden yeniden İstiklal Caddesi’ne doğru yürüyelim. Solda artık meyhaneleri ile ünlü Krepen Pasajı yoktur. Bir zamanların en parlak pasajlarından, ikinci katında heykeller bulunan Avrupa Pasajı (Aynalı Pasaj) ise yeniden restore ediliyor.
Meşrutiyet Caddesi’nden İstiklal Caddesi’ne çıktığımız yer Galatasaray Meydanı’dır. 186-188 numarada insan ve aslan başları ile süslü Beyoğlu Han ve Galatasaray Postanesi bu alana bakar. 1875 tarihli eski Theodor Sıvacıyan Konağı olan postane, Beyoğlu’nun önemli sivil mimari örneklerindendir.
Bölgeye adını veren Galatasaray Lisesi’nin kökleri 15. yüzyıla iner. Belli günlerde açılan gösterişli kapı ardındaki binaların büyük kısmı çağımızın başından kalmadır.
Galatasaray Meydanı’ndan aşağıya doğru yürüdüğümüzde birkaç güzel binadan sonra Hacopulo Pasajı gelir (Danışman Geçidi). Son derece hoş bir avluya sahip olan bu yapı içinde önemli kültür kurumları, gazete, dergi idarehaneleri, matbaalar yer almış.
Pasajdan sonra girebileceğimiz Emir Nevriz Sokak 24 numarada Pera’da 1804 yılında özel izinle ilk kez inşa edilen bir Rum Ortodoks Kilisesi olan, ikonalarıyla ünlü Panayia Meryem Kilisesi bulunur. Kilisenin bahçesinden Meşrutiyet Caddesi’ne geçilir. Aynı sırada sağdan girilen Olivia Han geçidi 17 numarada 1917 sonrasında Beyaz Ruslarca kurulan Rejans Lokantası vardır. Olivia ve Emir Nevruz sokakları arasındaki bina eskiden Constantinople Palace Oteli imiş.
Solda 305-311 numaralarda gösterişli cephesi ile eklektik bir yapı olan Mısır Apartmanı yer alır. 325 numarada Pera’nın en görkemli ibadet yeri olan Katolik Sen Antuan (St. Anthony of Padua) Kilisesi vardır. Fransiskenlerce önce Galata’da kurulan kilise bir yangın sonrasında Pera’ya taşınmış. Bugünkü bina 1908’de bir zamanların ünlü Concordia yazlık ve kışlık tiyatrolarının yerinde İtalyan neogotik tarzında mimar G. Mongieri tarafından inşa edilmiş.
Sen Antuan karşısında 1922 yılında mimarlar Ekrem Hakkı Ayverdi ve Kiryadis tarafından yapılan Elhamra Sineması bulunur. Geometrik düzenlemeli taş balkon korkulukları, saçaklı revaklı yapısı, eklektisist tarzı ile bu bina son derece ilginçtir. Elhamra Sineması’ndan sonra bir zamanlar “Paris St. Germain havalı sokak” olarak nitelendirilen Kallavi Sokak yer alır.
Sen Antuan’dan sonra gelen Eski Çiçekçi (Linardi) Sokağı eskiden evlerin balkonlarındaki çiçekleriyle ünlüymüş. Bu sokaktan sonra gelen ve köşesinde İngiliz Kız Lisesi’nin bulunduğu Nuru Ziya Sokak 19 numarada piyano yapımcısı Alexandre Commendiger’e ait evde 1847’de İstanbul’a konser vermek için gelen F. Liszt kalmış. Bu olayın anısına bina üzerine bir plaket çakılmış. Commendiger’in dükkanı ise eskiden 343 numaradaymış. Aynı sokakta 25 numarada Büyük Masonlar Locası bulunuyor.
Daha aşağıda Boğaz ve Marmara manzaralı eski Fransız Büyükelçiliği yer alır. Elçiliklerin ilki olarak 1535’de inşa edilen Fransız Evi, 1831 yangınından sonra yeniden düzenlenmiş. Mimar Laurecisque tarafından kapitülasyon mahkemesi ve kilise ile birlikte yapılan yapılar topluluğu 1847’de tamamlanmış. Nuru Ziya Sokak’ı izleyerek aşağı inip sağa dönelim. Biraz ilerleyince Tomtom Kaptan Sokak’a geliriz. Buradan yeniden İstiklal Caddesi’ne doğru tırmanalım. Bu sokak üzerinde solda İtalyan Lisesi ve İtalyan Başkonsolosluğu yer alır. Venedik Sarayı olarak da bilinen konsolosluk binasının ilk yapısı 1695’de inşa edilmiş. Karşı köşede arma kabartmaları, Fransızca yasa, adalet ve güç sözlerinin yazılı olduğu bugün restore edilmekte olan Fransız Mahkemesi Binası bulunur. Sokağın sonunda 37 numarada İspanyol Şapeli yer alır. Buradan yol Postacılar Sokak adıyla devam eder.
Nuru Ziya Sokağı’nın girişinden biraz daha ileride yer alan Perukar Çıkmazı’nda, ki bir zamanlar yanındaki ünlü Karlman Mağazası binası yerine Odakule yapılmıştır, Ermeni Katolik Kutsal Üçleme, St. Trinite Kilisesi vardır. Bu sokağın hemen yanındaki Deva Çıkmazı’nda ise İtalyanların 1863’de kurulan yardım derneği Societa Operia’sı bulunur.
İstiklal Caddesi 393 numarada Beyoğlu’nun en hoş binalarından Hollanda Konsolosluğu yer alır. Aya Sofya’nın restorasyonunu gerçekleştirin Fossati Kardeşler tarafından 1855’de inşa edilen yapı ufak bir saray yavrusu gibidir. Yapı içinde yer alan ancak giriş kapısı Postacılar Sokak 7 numarada bulunan Hollanda Şapeli, güzel ön yüzü ile dikkati çeker. Aynı sokakta bulunan Fransızlara ait St. Louis Kilisesi Pera’daki en eski kilise.
Postacılar Sokağı’ndan sonra köşede 425-435 numaralarda Meryem Ana heykelli Sainte Marie Draperis Kilisesi (Santa Mari) yer alır. Önce Sirkeci’de daha sonra Galata Mumhane Caddesi’nde kurulan bu kilise de geçirdiği yangından sonra Pera’ya taşınmış. Üzerindeki yazıtta II. Abdülhamid döneminde, 1904’de inşa edildiği yazılı. Mimar G. Semprini’nin eseri. İçerde bir yangından mucize sonucunda yanmadan kurtulduğu söylenen bir Meryem Ana ikonası bulunuyor.
Santa Maria Kilisesi karşısında ise 348 numarada 1908 tarihli Suriye Pasajı, biraz daha ileride 360 numarada Şark Aynalı Çarşı (Passage Oriental), 362 numarada ünlü eski Markiz Pastanesi yer alır. Şu anda geleceği hala meçhul Markiz’in kültürel-tarihsel art nouveau yapısı içindeki üç mevsimi anlatan fayans panolar bir dönemin simgesi durumundadır.
İstiklal Caddesi sol kolda 443 numarada Rusya Federasyonu Başkonsolosluğu vardır. Rus Çarlarının mimarı olarak İstanbul’a gönderilen, sonra da Osmanlı Sarayı mimarlarından olan İsviçreli Fossati Kardeşlerce 1837’de yapılan bina mimari olarak son derece ilgi çekicidir.
Rusya Federasyonu Başkonsolosluğu yanında yeni restorasyonu ile İstiklal Caddesi’nin çağdaş binalarından Richmond Oteli yer alır. 463 numarada bir dönemin ünlü pastacı şekerlemecisi Lebon’un dükkanı varmış. 465 numarada süslemeleri ile dikkat çeken Hidivyal Palace ve 475 numarada art nouveau ustası Raimondo d’Aronco’nun kalın, karmaşık bitkisel süslemeleriyle Botter Apartmanı vardır. Bay Botter bir dönem, sarayın terziliğini yapmış.
390 numaradaki bina Narmanlı Han’dır. Bir dönem Çarlık Rusyası’nın elçiliğini barındıran binanın tutukevi pencereleri arkadaki Sofyalı Sokak’a bakarmış.
İstiklal Caddesi’nde son elçilik binası 497 numaradaki İsveç Başkonsolosluğu’dur. 1871’de açılışı yapılan bina Avusturyalı mimar Pulgher’in eseri.
İsveç Başkonsolosluğu yanındaki Şahkulu Sokak’a girdiğimizde sağda eski Beyoğlu Evlendirme Dairesi’ni bugünkü Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’ni görürüz. Bu sokakta 20 numarada değişik mimarisiyle Alman Lisesi yer alır. Aşağı doğru yürüdüğümüzde tam karşımıza gelen ve üzerinde Carlo Amancich (mimari olsa gerek) adını taşıyan binanın çok hoş bir girişi vardır. Hafif sola döndüğümüzde Serdar-ı Ekrem Sokak 84-86 numarada birdenbire karşımıza Beyoğlu’nun en gösterişli binalarından Kırım Kilisesi çıkar. İngiliz Büyükelçisi Lord Stratford döneminde Londra Adliye Sarayı Mimarı C. E. Street’e yaptırılan bina neogotik tarzı ve büyük orgu ile herkesi büyüler.
İstiklal Caddesi ve çevresindeki Pera gezimizi böylece tamamladıktan sonra, bir başka zaman Tünel çevresinden Tepebaşı-Tarlabaşı gezimize başlayabiliriz. Aynı geziyi tersinden Taksim Alanı’ndan da yapabiliriz.
Tünel Meydanı’na damgasını vuran, İstanbul’un birçok yerinden görülebilen Metro Han’dır. Bu han Galata’da işyeri olup her gün Beyoğlu’na tırmanan ya da at sırtında inip çıkan insanlar için Yüksek Kaldırım Caddesi’ni düzenleyen Fransız mimar E. Gavand’ın eseridir. 14 Ocak 1875 tarihinde işletmeye açılan Tünel’i barındıran Metro Han yanındaki Seferoğlu Apartmanı da ilginç binalardandır.
Metro Han’ın yanındaki Galip Dede Caddesi 13 numarada Galata Mevlevihanesi (eski adıyla Kulekapısı Mevlevihanesi) yer alır. Bugün Divan Edebiyatı Müzesi olarak gezilen ve kökleri 15. yüzyıla inan, barok-rokoko tarzlı türbeleri, kütüphanesi ve bahçesi ile ünlü yapı uzun yıllar Hıristiyan Pera’da bir tasavvuf adacığı olarak kendini korumuş, çok sayıda Batılının Mevlevi olmasını sağlamış.
Aynı caddede 48-50 numaralardaki 1906 tarihli binadan sonra en önemli yapı 85 numaradaki Alman Kültür Merkezi’dir (Teutonia).
Metro Han’ın karşısında Tünel Pasajı, onun da altında Haliç’e doğru Beyoğlu Kaymakamlığı olan 6. Daire Belediye Müdürlüğü binası bulunur. Mimar Barborini’nin eseri olan neoklasik tarzdaki yapı Beyoğlu’nun bir diğer görkemli binasıdır.
Belediye Sarayı’nın yanındaki Nergis Sokak 4 numarada bir yüzü Meşrutiyet Caddesi’ne bakan ilginç mimarisi ile Hotel Galata (eski Decugis Konağı) yer alır. Tünel Geçidi’nden sonra dolaşabileceğimiz Ensiz, Jurnal, General Yazgan, Müeyyet, Asmalı Mescit sokaklarında artık restore edilmeyi bekleyen çok güzel binalar vardır. Bu binalarda bir zamanların ünlü diplomatları, sanatçıları oturmuş.
Bu sokaklardaki gezintiden sonra yeniden Tünel’e dönüp Şişhane’ye doğru yürüyelim. Solda Cumhuriyeti dönemi binalarından Maliye Dairesi yer alır. Şişhane Meydanı’na hakim yapı (bugünkü Sarkuysan Hanı) ünlü Frej Apartmanı’dır. 1906’da Lübnanlı Frej Ailesi için mimar Kryiadis tarafından inşa edilen yapı, çift heykel grupçukları, gösterişli süslemeleri ile dikkat çeker.
Refik Saydam Caddesi üzerinde 191 numaradaki Deniz Palas, 171 numaradaki 1902 tarihli Roditi Han, 133 numaradaki çini süslemeli Müselles Han da ilginç binalardır.
Müselles Han’dan önceki merdivenli sokaktan Meşrutiyet Caddesi’ne çıkabiliriz. Solda birbirine bitişik üç bina vardır. İstanbul Sanayi Odası, Terzilik Meslek Lisesi ve Beyoğlu Öğretmenevi. Bir zamanlar Tubini ve Nomico ailelerini barındıran bu yapılar daha sonra otel olarak kullanılmış (Kohut, Novotni, Kroker otelleri).
Terzilik okulu karşısında yer alan ve 1894 yılında mimar A. Vallury tarafından yapılan Union Français bugün restore edilmekte.
108 numarada Amerikan Başkonsolosluğu yer alır. Bu bina Cenovalı armatör Ignazio Leoni’ye yaptırılmış. 1882’de tamamlanan, söveleri Piemonte’den, mermerleri Carrara’dan getirilen bina Palazzo Corpi olarak bilinirmiş. Daha sonra ABD tarafından satın alınmış.
Meşrutiyet Caddesi 98-100 numarada ünlü Pera Palas Oteli yer alır. 1892’de Orient Express yolcuları için her türlü konfor dikkate alınarak inşa edilmiş barok süslemeleri de içeren neorönesans stildeki otel ağırladığı tanınmış kişilerle ve bir dönemin balolarıyla ünlü.
Caddenin sağında 141 numarada yer alan neo-rönesans tarzlı bina İtalyan Kültür Merkezi’dir (Casa d’Italia) ve bugün hala birçok kültürel etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır.
157-159 numaralarda yer alan (bugünkü Beyoğlu SSK binası) bir dönemin Moralı Pasajı’dır. Ama artık pasaj olmaktan çıkarılmış. 145-147 numaralardaki aslan başlarıyla süslenmiş binadan sonra 141 numarada yer alan (bugünkü Esbank binası) mimar Manoussos’un yaptığı zengin cephe süslemeli yapı eski Amiral Bristol Oteli.
Meşrutiyet Caddesi’nde 117 numaradaki Büyük Londra Oteli eskiden Kallavi Sokak’a adını veren Glavani ailesinin konağı imiş. Bugün hala karyatidli ön cephe süslemeleriyle tarihe meydan okur gibidir. TÜYAP Sergi Salonu’na bitişik restore edilmiş pembe yapı bugün TÜSİAD binası.
Tepebaşı gerçekte bir dönem ünlü bir tiyatro semti. 1890’da kurulan Dram Tiyatrosu 1970 ve 1971 yangınlarıyla yok olmuş. 1905’de amfiteatr olarak biçimlenen Tepebaşı Komedi Tiyatrosu ise 1956’da ortadan kaldırılmış. Şimdi bu binaların yerinde tarihi mimari çevreye son derece aykırı bir yapı yer alıyor.
TÜSİAD binasının yanından Tarlabaşı Caddesi’ne inerek İngiliz Başkonsolosluğu bahçesini arkadan dolaşabiliriz. Köşede Adnan Menderes’in 1957-58 yıkımından (ki özellikle Karaköy’de çok sayıda tarihi bina bu yıkımla yok edilmiştir) sonra Bedrettin Dalan’ın 1968-88 Tepebaşı tarihi binalarını yok etme kampanyası sırasında yıkamadığı Kamer Hatun Camisi bulunur. 16. yüzyılda yapılan cami 1912’de ünlü mimarlardan Kemalettin Bey’e restore ettirilmiş.
Kamer Hatun Camisi’nin karşısında Aynalı Çeşme Caddesi Emin Sokak’ta Alman Protestan Kilisesi bulunur.
Tarlabaşı Bulvarı’ndan Taksim’e doğru yürürken soldan Kalyoncu Kulluk Sokak’a girelim. Bu sokağın Kamer Bostancı Sokak ile kesiştiği köşede 1861 tarihli Aya Konstantin Kilisesi yer alır. 1861’de yaptırılan ve 1897’de yenilenen kilise neoklasik neobizantin bir stile sahip.
Bu köşeden Taksim’e doğru yürüyüp sola döndüğümüzde Badem Sokak’a ulaşıyoruz. Bu sokakta bulunan Polonya ve Avrupa laklarının kurtuluşu uğruna mücadele vermiş Polonyalı şair Adam Mickiewicz’in 1855’de öldüğü bina bugün müze durumuna getirilmiştir.
Badem Sokak’tan Taksim’e doğru yürüyüp sağa döndüğümüzde ulaşacağımız Karakum Sokak 20-22 numaralarda Kadim Süryani Kilisesi yer alır. 19. yüzyılda yapılan kilise 30 yıl önce restore edilmiş.
Karakum Sokak’tan Sakız Ağacı Caddesi’ne çıkarak Tarlabaşı Bulvarı’na doğru yürüyelim. Soldaki Eskiçeşme Sokak 12 numarada eskiden Ermeni Katolik Kız Öğretmen Okulu varmış.
Yeniden Tarlabaşı Bulvarı’na çıkıp karşıdaki Süslü Saksı Sokak’a girdiğimizde 10-A numarada ilginç dış süslemeye sahip bir bina görürüz. Yürümeyi sürdürdüğümüzde Mis Sokak ile Kurabiye Sokak’ın kesiştiği yerdeki bina (bugünkü FEM Dersanesi) bir zamanlar otomobil karoseri yapan ya da ithal eden Arabacı Martin’in Konağı imiş. Kurabiye Sokak üzerinde sağdaki ahşap Marmara Han, tarihten geriye kalan en büyük ahşap binalardan.
Bu sokak boyunca yürümeyi sürdürdüğümüzde Ana Çeşmesi Sokak 2 numarada Ermeni Katolik Surp Ohan Vaskeperan Kilisesi’ni görürüz.
Güncel fiziksel çerçevede tarihi algılamaya çalıştığımız bu gezimizi günümüzün nostaljik öğesi tramvayın raylarını izleyerek Taksim Alanı’nda bitirebiliriz…
ÇARŞILAR - HANLAR
Bunları da beğenebilirsiniz

ANTARKTİKA’YA AYAK BASMAK
3 Haziran 2020
Denizli’nin Ahşap Camileri
29 Nisan 2020