ÇARŞILAR – HANLAR
Yeniden Cağaloğlu Meydanı’na dönelim. Ve buradan turistik mağazalar arasında kalan Nuruosmaniye Caddesi’nden yürüyelim. Karşımıza büyük kestane ağaçlarının süslediği çok güzel bir geçit avlu gelir. Bu avlunun çevresinde Nuruosmaniye Külliyesi yer alır. Cami, medrese, sebil, kütüphane ve türbeden oluşan külliyenin en göze çarpan yapısı camidir. İnşaatına 1748 yılında I. Mahmut döneminde başlanan 1755’de III. Osman döneminde bitirilen, Bu nedenle adını da padişah III. Osman’dan alan cami, iki şerefeli iki minaresi ile ilk büyük barok mimari örneğidir.
Nuruosmaniye Camii avlusunun diğer kapısından çıktığımızda Kapalıçarşı’nın Nuruosmaniye Kapısı ile karşılaşırız. Buradan kapalıçarşı’nın kuyumcularla dolu Kalpakçılar Başı Caddesi’ne gireriz. Hemen sağımızda Kapalıçarşı’nın ikinci çekirdeğini oluşturan Sandal Bedesteni’ni görürüz. Biraz ileriye yürüyüp Kolancılar Sokak’tan sağa saptığımızda Kapalıçarşı’nın ilk çekirdeğini oluşturan Eski Çarşı ya da Cevahir Bedesteni’ne varırız.
Kapalıçarşı Bizans döneminde de dükkânların bulunduğu yerde 1461’de Fatih sultan mehmet tarafından yaptırılmaya başlandı. Onu izleyen dönemlerde büyütüldü. Ancak çok sık geçirdiği yangın ertesinde sürekli yenilendi. Bugün yaklaşık 30 dönümlük bir araziyi kaplayan Kapalıçarşı’da 4000 dolayında dükkân, 65 sokak, 7 çeşme, 1 cami, 1 mescit, 20 han, 1 şadırvan ve 1 sebil bulunuyor.
Aynı malların belli bölgelerde toplandığı Kapalıçarşı’yı Pazar günleri dışında ilgimize göre gezebiliriz.
Kapalıçarşı’yı gezdikten sonra yeniden Nuruosmaniye Kapısı’na dönelim. Solumuzda kalan sokak üzerinde Çuhacı Han bulunur. III. Ahmet’in sadrazamlarından Damat İbrahim Paşa tarafından 18. yüzyılda yaptırılan bu han çevredeki en güzel hanlardandır. Daha aşağıya indiğimizde birbirine bitişik Kaşıkçı, Halıcılar, Zincirli, İmam Ali, Kadı Kumrulu, Pastırmacı, Yaldızlı Mercan Ali Paşa, Mercan çukur hanları bulunur.
Yeniden Nuruosmaniye Camii avlusuna girip ilk girdiğimiz kapıdan Nuruosmaniye Caddesi’ne çıkalım ve sola dönelim. Birz ilerledikten sonra sağımızda Mahmut Paşa Camii’ni görürüz. Camiyi yaptıran ve bir bölgeye adını veren Mahmut Paşa Fatih Sultan Mehmet’in Bizans asıllı bir sadrazamıdır. Cami 1462 yılında yapılmış. Cami avlusunda bulunan türbe ise mimarisi ve erken İznik çinileriyle İstanbul’da benzersiz eser.
Mahmut Paşa Camii avlusundan çıkıp sola, sonra sağa dönerek Mahmut Paşa Yokuşu’na girelim. Biraz aşağıda Mahmut Paşa Külliyesi’nin bir parçası olan, İstanbul’un en eski hamamlarından Mahmut Paşa Hamamı’nı görürüz. Hamamlar hep külliyelerin onarımları için gerekli finansmanı sağlayan yapılar olmuştur.
Buradan sağdaki Sultan Mektebi Sokak’tan aşağıya yürüyüp sola döndüğümüzde 1550 yılında Mimar Sinan tarafından yapılan, türünün benzersiz örneklerinden Rüstem Paşa Medresesi bulunur.
Yeniden Mahmut Paşa Yokuşu’na dönelim ve yüz metre kadar aşağıya yürüyelim. Solda Kürkçü Han’a ulaşırız. Bu da Mahmut Paşa tarafından yaptırılan kentin ilk hanlarındandır.
Kürkçü Han’ı geçtikten sonra sola, Çakmakçılar Yokuşu’na döndüğümüzde İstanbul’un en büyük hanlarından olan Büyük Yeni Han’a ulaşırız. 1764’te dar ancak yaklaşık yüz metre uzunluğundaki avlu etrafında yaptırılan han İstanbul’daki barok hanların en güzeli. Büyük Yeni Han’ın hemen arkasında da Sultan III. Mustafa tarafından yaptırılan Küçük Yeni Han yer alır.
Çakmakçılar Yokuşu üzerinde biraz daha ilerleyip sağa döndüğümüzde Valide Han ile karşılaşırız. 1651’de Valide Kösem Sultan tarafından yaptırılan bu han İstanbul’un en büyük ve belki de en güzel hanı.
Valide Han’dan kısa sokaklardan Uzun Çarşı Caddesi’ne girelim ve bir süre yürüyelim. Sağımızda Yavaşça Şahin Camii’ni görürüz. Fatih Sultan Mehmet’in kaptanı olan Yavaşça Şahin Paşa tarafından yaptırılan bu cami 1950’de restore edilmiş. Bu caminin karşısındaki Ağızlıkçı Sokak’ın ilk köşesinde ise Samanveren Camii’ne ulaşırız. Bu cami de Fatih Sultan Mehmet’in paşalarından Sinan Ağa tarafından yaptırılmış.
Uzun Çarşı Caddesi’ni sona kadar yürüdüğümüzde Fatih döneminden kalma Tahtakale Hamamı’nı görürüz. Bu hamamın karşısında da Mimar Sinan’ın Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa için 1561’de yaptığı Rüstem Paşa Camii bulunur. Camiye gelir getirecek dükkânlar üzerinde yapılan sekizgen planlı bu cami İznik çinilerinin en güzel örneklerine sahiptir ve İstanbul’un en güzel camilerinden biridir. Bu caminin arkasında da Balkapan Han’ını görürüz.
Süleymaniye – Vefa – Zindankapı
Beyazıt Meydanı’ndaki Devlet Kütüphanesi yanındaki Bakırcılar Caddesi’ne girip sola dönerek Fuat paşa Caddesi’nde yürüyüp sola döndüğümüzde İstanbul’un en önemli yapılar topluluğu olan Süleymaniye’ye ulaşırız.
Süleymaniye Külliyesi, Mimar Sinan tarafından 1550-57 yılları arasında İstanbul’un en göze batan tepelerinden birinin üzerinde inşa edilmiş. Külliye, Dar-üş Şifa, imaret, tabhane, tıp medresesi, sıbyan mektebi, cami, Kanuni ve Hürrem Sultan Türbeleri, Evvel, Sami, Salis, Rabi medreseleri, Dar-ül Hadis ve hamamdan oluşuyor. Külliye dışında ayrıca Mimar Sinan’ın mütevazi türbesi bulunuyor.
Bugün bazı bölümlerine farklı işlevler yüklenen bu yapılar topluluğu Osmanlı’nın “Altın Çağı”nı yansıtıyor. Ancak cami başlı başına bir mimari mükemmellik örneği. Mimar Sinan Süleymaniye’yi “kalfalık” döneminin ürünü olarak nitelendirir. Süleymaniye çevresindeki çok sayıda Osmanlı evi bugün restore ediliyor.
Süleymaniye Camii karşısındaki Süleymaniye Caddesi boyunca yürüyelim. Valens (Bozdoğan) Su Kemeri kalıntılarının bittiği yerde Bizans dönemindeki bir kiliseden dönüştürülen Kalenderhane Camii bulunur. Buradan Şehzadebaşı Caddesi’ne doğru yürüdüğümüzde karşı köşede bugün İstanbul Ünivesitesi’nin kullanımında olan Kuyucu Murat paşa Medresesi yer alır. 1606’da yapılan medrese oldukça sevimli bir yapıdır.
Şehzadebaşı Caddesi’nde yürümeyi sürdürelim. Sağda köşedeki sebili ile barok bir yapı olan Damat İbrahim Paşa Dar-ül Hadis’i bulunur.
Cadde üzerinde daha ileride Şehzade Camii ve ait olduğu Külliye yer alır. Cami Mimar Sinan tarafından Kanuni Sultan Süleyman’ın 1543’de ölen oğlu Şehzade Mehmet için 1548’de yapılmış. Mimar Sinan bu camiyi “çıraklık” döneminin ürünü olarak nitelendirmektedir. Cami avlusunda çok sayıda türbe bulunuyor. Ancak bunlardan Şehzade Mehmet’in türbesi gerek çinileri, gerekse değişik mimarisi açısından İstanbul’un en ilginç türbesi.
Külliye’nin kervansarayı bitişikteki Vefa Lisesi’nin laboratuvar binası olarak kullanılıyor. Külliye’nin ilkokulu ve imareti, köşesinde Damat İbrahim Paşa Medresesi’nin bulunduğu Dede Efendi Caddesi üzerinde.
Şehzade Camii’nin Atatürk Bulvarı tarafındaki meydanda Burmalı Cami bulunur. 1550 yılında Mısır Kadısı Emin Nurettin Osman Efendi tarafından yaptırılan camide Bizans yorumlu Korint başlıklarına sahip sütunlar kullanılmış. Ama daha ilginci İstanbul’da benzeri olmayan burmalı minaresi.
Buradan İmparator Valens’in 375 yılında kentin su şebekesinin bir parçası olarak yaptırdığı Valens Su Kemeri’nin (Bozdoğan) altından geçip Reşat Nuri Tiyatrosu’ndan sonra sağa dönelim ve sağ sıradaki 18. yüzyıl yapısı Recai Mehmet Efendi Mektebi’ni geçip Vefa Caddesi’ne girmezden önce biraz daha ilerideki 17. yüzyıl başında yaptırılan Defterdar Ekmekçizade Ahmet Medresesi’ne göz atalım.
Yeniden geriye dönüp Vefa Caddesi’ne girelim. Buradaki tarihi Vefa Bozacısı’ndan sonra Kovacılar Mescidi’ni, ardından semte adını veren Şeyh Vefa’nın Türbesi’ni görürüz. Biraz daha ileride ise İstanbul’da türünün en önemli binası olan Atıf Efendi Kütüphanesi yer alır. 1742’de barok stilde yapılan kütüphane, yapının personelinin oturması için inşa edilen evleriyle son derece ilginçtir.
Kütüphanenin karşısındaki Tirendoz Sokak’a girdiğimizde ise Kilise Camii ile karşılaşırız. İstanbul’un zengin kültürel mozağinin bizlere miras bıraktığı “kilise camisi” terimi ile adlandırılan yapı Ayios Theodorus adlı eski bir Bizans kilisesi.
Buradan ara sokaklardan yeniden Atatürk Bulvarı’na dönelim. Bulvar’dan Atarük Köprüsü’ne doğru yürürken sağımızda Şebsefa Kadın Camii’ni görürüz. I. Abdülhamit’in haremindeki kadınlardan biri olan Fatma Şebsefa için 1787’de yaptırılan bu cami barok stilde.
Atatürk Bulvarı’ndan aşağıya doğru yürüyüp Galata Köprüsü’ne doğru sağa döndüğümüzde sırasıyla artık özgün yapılarından çok az öğe içerin Sağrıcılar (Yavuz Ersinan), Kazancılar (Üç Mihraplı) camileri ile Kantarcılar Mescidi’ni görürüz. Bu yapıların üçü de Fatih döneminden kalmadır.
Biraz daha ileride deniz kıyısında kendisi küçük, konu olduğu söylence büyük Ahi Çelebi Camii’ne ulaşırız. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi 1631 yılındaki rüyasında kendini, 1523’de ölen Fatih’in saray doktorlarından Ahi Çelebi İbni Kemal için yaptırılan bu camide görür. Rüyasında camide evliyalardan sonra Hz. Muhammed’i görünce korkuyla “Şefaat ya Resullullah” diyeceğine, “Seyahat ya Resulullah” der ve sonra da ünlü bir gezgin olur.
Bu caminin arkasında Marmara Belediyeler Birliğini’ne ev sahipliği yapan bir bina vardır. Bu binanın bitişiğinde sarhoşların koruyucusu, piri kabul edilen Bekri Mustafa’ya ait olduğu söylenen mezar bulunur.
Bu binanın yanındaki bugün turistik eşya mağazalarının ve bir çatı katı lokantasının bulunduğu binaya bitişik yerde Baba Cafer Kulesi bulunur. Harun el Reşid’in elçisi olarak İstanbul’a gönderilen Baba Cafer Bizanslılarca buraya hapsedilmiş ve burada ölmüş. Fetih’ten sonra mezarı bulunmuş. Ama kule zindan olarak kullanılmaya devam etmiş, bu nedenle de buradaki deniz surları kapısı Zindankapı olarak adlandırılmıştır.
BAKIRKÖY VE YEŞİLKÖY
BEYOĞLU VE PERA
Bunları da beğenebilirsiniz

Kültüre Yolculuk
28 Nisan 2020
ÇİN’İN BİLİNMEYENLERİNE BİR KEŞİF GEZİSİ
6 Temmuz 2020