ÇİN’İN BİLİNMEYENLERİNE BİR KEŞİF GEZİSİ
*** DATONG ***
Çin Halk Cumhuriyeti’ne (ÇHC) kısa bir gezi yapmak isteyen herkese mutlaka Beijing, Xian, (Şian/Çömlek Askerler Ordusu), Shanghai ve Guilin’i (Li Nehri’nin jeolojik oluşumları) gezmeleri önerilir. Bunlara bazen günümüzde artık ÇHC’nin bir parçası olan Hong Kong da eklenir. ÇHC’yi gezmek isteyen Türklere ise ek olarak Doğu Türkistan’ı da (yani Şincan Uygur Özerk Bölgesi, İpek Yolu, Urumçi, Kaşgar, Aksu, Kuçar, Turfan, Bin Buda Mağaraları…) gezmeleri söylenir. Biz bu yazımızda Modern İpek Yolu’yla dolaylı ilgisi olan Çin’in Bilinmeyenlerine (buna “Az Bilinenlerine” de diyebiliriz) FEST Travel’ın düzenlediği bir keşif gezisinde gördüklerimizi, yaşadıklarımızı aktaracağız. Bu uzun bir yazı olacak ve Modern İpek Yolu’nda bir dizi biçiminde devam edecek.
DATONG
Datong ÇHC’nin başkenti Beijing’in güneyinde, Çin uygarlığının yeşerdiği bölgenin tam ortasında yer alan Shanxi (Şanşi) eyaletinin ikinci büyük kenti. Gerçek Çin halkı olduğuna inanılan Hanların yoğunlukla yaşadığı bölgeler içinde.
1040 m yükseklikte yer alan, yaklaşık 3,5 milyon nüfusa sahip olan kent tarihi yapılarıyla öne çıkıyor. Kentin tarihine ilişkin ilk kayıtlarsa MÖ 2. ve 1. yüzyıllara ait. Bu tarihlerde şehir kuzeyden gelen Hunlara karşı ülkeyi koruyan Han güçlerinin yaşadığı bir yer konumundaydı. Bu tarihlerde yapılan ünlü Çin Seddi’nin bir bölümünü Datong’da hâlâ görüyoruz.
1. yüzyılda Çinliler’in elinden çıkan kent 3. yüzyılın başında Kaşgarlı Mahmud tarafından bir Türk boyu olarak kabul edilen ve Çin’de önemli bir hanedanlık kuran Tabgaçlar ile yeniden Çin’e katıldı. Tabgaçların burada kurduğu başkent Çin’i idaresi altında tuttuğu dönem boyunca değişmedi. Kent 421’de surlarla çevrildi. Budizme çok sıkı bağlı olan Tabgaçlar döneminde kente büyük değer sağlayan Yungang Mağaraları yapıldı. 5. yüzyılda başkent Luoyang’a taşınınca Datong eski önemini yitirdi, yağmalandı, terkedildi ve adı birçok kez değiştirildi (Yeni başkent Luoyang’ı ve çevresini gelecek yazılarımızda ele alacağız).
947 yılında Kuzey Çin ve Mançurya’da hüküm süren Kitanlar bölgeyi istila edince Datong bir kez daha önemli bir yönetim merkezi konumuna geldi. Şehrin modern bir kent olarak gelişmesi ise 1917’de kenti Beijing ve Tianjin’e bağlayan demiryolunun yapılmasıyla başladı.
Oldukça yeşil ve hayli düzenli olan kent ve çevresi neredeyse tüm Çin’in üçte birinin kömürünü sağlayan çok önemli kömür madenine sahip. Tabii kömür madeni sanayinin de buraya gelmesi anlamına geliyor. Kaçınılmaz olarak da arkasından hava ve çevre kirliliği hızla artıyor.
Datong ve çevresinde topraklar çok bereketli. Bu nedenle tarım ön planda, özellikle meyveler çok bol. Kentin bir diğer önemli gelir kaynağı pamuk üretimi.
Çin Komünist Partisi tarihinde de önemli bir yere sahip olan Datong hâlâ içeride önemli bir askeri gücü barındırıyor. Günümüzde kentte büyük ölçekli yeni yapılaşma görüyoruz. Bu da ciddi nüfus artışına neden olacak gibi görünüyor.
DATONG ESKİ KENT MERKEZİNDEKİ TARİHİ YAPILAR
Datong eski kent merkezinde dönemin özeliklerini yansıtan çeşitli tarihi yapılarla karşılaşıyoruz. Bunlardan biri ana yolların kesişme noktasında bulunan Ming dönemine ait Davul Kulesi’dir. Antik Çin kentlerinin girişinde iki kule vardır: Davul kulesi ve çan kulesi. Şehrin sur kapıları biriyle sabahleyin açılır, diğeriyle akşam kapanır. Çoğunlukla eski kentlerdeki bu davul kuleleri ya da çan kuleleri korunmuştur.
İlk Ming imparatoru Hongwu’nun, 13. yüzyılda yapılıp 15. yüzyılda yanan sarayının önüne yapılmış olan Ejderha Duvarı hâlâ orijinal yerinde korunmaktadır. 46 m uzunluğunda, 9 metre yüksekliğinde, 2 metre kalınlığındaki bu duvarın üzerindeki yer alan seramik panoda 9 ejder değişik hallerde betimlenmiştir. Bir Çin geleneği olan böylesi bir duvarın işlevi, önüne yapıldığı yapıyı kötü ruhlardan korumaktır. Kötü ruhların ancak düz bir biçimde yol alabileceği inancına bağlı kalınarak bunlar kötü ruhları engelleme duvarı olarak kullanılmıştır.
Çin kültüründe sembollerin yeri çok önemlidir. Eril enerjiyi simgeleyen ejderha bunların en önemlisidir. Diğeriyse dişil enerjiyi simgeleyen anka kuşudur (föniks). Eğer kraliyetten bahsediyorsak ejderha imparatoru, anka kuşu imparatoriçeyi simgeler.
Bu tür ejderli duvarlara Çin’in her yerinde rastlayabiliriz. Ancak Datong’daki 600 yıllık, 9 Ejderli Duvar bütün Çin’de görülebilecek en büyük ve en eski olanıdır. Olağanüstü bir tasarım. Canlı renklerle bir dinamizm kazandırılmış. Ejderin gözlerindeki ifadeler muhteşem. Ejderlerin yanı sıra çeşitli hayvanlar yine koruma amaçlı kullanılmış.
Çin’de Budizmin gelişimi sırasında yavaş yavaş Mahayana Budizmi mezhebi içinde bazı tarikatlar ortaya çıkıyor. Bunlardan biri Huayen tarikatıdır. Huayen’in kelime anlamı çiçek demeti, çelenktir. Bu inanç tazı Japonya’da da var, orada da benzeri bir isim taşıyor. Datong’daki Huayen Tapınağı ise bu Budizmin alt kolunun çok önemli bir manastırıdır.
Bu tapınak dini açıdan önem taşımasının yanı sıra mimari açıdan da tarikatın kurulduğu dönemin tapınak mimarisi özelliklerini yansıtıyor. Buradaki yapıların çoğunluğu sonradan yapılmış olmalarına karşın özgün yapılara benzetilmeye çalışılmıştır.
Liao Hanedanı zamanına (10.-11. yüzyıl) tarihlenen yapı günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilmiş en önemli Huayen Tapınağı olma sıfatını taşıyor. Tapınak çeşitli imparatorlar tarafından büyük destek görmüş, Ming Hanedanı döneminde Aşağı Huayen ve Yukarı Huayen olarak ikiye bölünmüştür. Günümüzde bu iki bölüm birleştirilse de her bölümün kendi ana salonu bulunuyor. Çok büyük bir alanı kaplayan manastır çeşitli pavyonlardan oluşuyor. Her bir pavyonun girişindeki isimlikte olağanüstü bir kaligrafiyle mavi üzerine parlak sarı renkle pavyonun adı yazılı. Aşağı bölümde yer alıp kütüphane olarak kullanılan ve Sutra adı verilen binada yaklaşık 18 bin ciltlik Buda eserleri barındırılıyor. Mükemmel ince uzun bir girişten sonra güney yönünde ilerleyerek en sonda, en kutsal bölüme ulaşılıyor. Önce Evrensel Parlaklığın Salonu, ondan sonra Büyük Salon ve Bin Kollu Buda, Bodisatva (Merhametli Buda) köşkleriyle son buluyor. Ayrı bir pavyon içinde yer alan Guilin Budası ise olağanüstü.
Datong kentinde bulunan bir başka önemli tapınak Shanhua Tapınağı’dır. Dönem mimarisinin ve yapılardaki seramik süsleme sanatının zirvesini yansıtan yapılar arasında en eskisi 11. yüzyıl Liao ve Çin hanedanlıklarına ait. Üç salondan oluşuyor: Ana Giriş, Shansheng Salonu ve türünün Çin’deki en eski örneği olan büyük Mahavira Salonu. Mahavira Salonu çok güzel bir Sakyamuni Buda heykelini barındırıyor.
Yerden yükseltilmiş ahşap yapıların üzerini örten çatının yukarı doğru kıvrılmış uçları dönemin tipik özelliklerini taşıyor. Uçlarda değişik sayılarda yerleştirilmiş çeşitli sanal hayvan heykelciklerin işlevi yapıyı kötü ruhlardan korumak. Shanhua Tapınağı’nın 5 ejderli kapısı da çok mükemmel. Pavyonların önünde bulunan tütsü kaplarının her biri ise ayrı birer sanat eseri.
YUNGANG MAĞARALARI
Datong’da turizm denilince ilk düşünülen yer Yungang Mağaraları olur. Ancak Çin’de “turizm” denilince akla hemen “yabancı turistler” gelmemeli. Bu 1,4 milyar nüfuslu ülkede müthiş önemli bir “iç turizm” faaliyeti var. Milyonlarca Çinli kendi ülkesini gezmeye başladı.
Datong kentinin 16 km batısında Wuzhou Dağı’nın güney eteğinde bulunan Yungang Mağaralar Topluluğu, Çin’deki Mogao ve Longmen mağaralarıyla birlikte Budist yapıların ve değişik dönem Budist sanatının başyapıtlarını bir arada barındırıyor. 1 km uzunluğundaki bir alanda 53’ü büyük 252 mağara içinde boyutları birkaç santimetre ile 17 m arasında değişen 51 bin Buda heykeli bulunuyor. Değişik zamanlara tarihlenen ve Çin kaya oyma sanatının olağanüstü örneklerini barındıran bu mağaralar topluluğunun yapımına Kuzey Wei Hanedanı yani Tabgaçlar döneminde 453 yılında başlanmış, ilk mağaralar 465’te bitirilmiş. İkinci gruptakiler 471-494 yılları arasında, üçüncü gruptakilerse 525 yılı öncesinde tamamlanmıştır.
Mağaralar gezi kolaylığı için numaralandırılmış. İçine girilebilen her bir mağarada yelkovan yönünde dönüldüğünde her köşede bir başka Buda’yla karşılaşıyorsunuz. Buraların başlangıçta masif kayalık bir alan olduğu düşünülürse ortaya çıkan sanat eserinin biricikliği daha da çarpıcı oluyor. Tapınakların yapımına kumtaşı kayaya yukarıdan bir delik açılarak başlanıyor ve aşağı doğru inilerek heykeller oluşturuluyor. Önce büyük heykel yapılıyor, sonra etrafındaki detaylar ekleniyor. Son olarak da renk katılıyor. Burayı yapan kişinin kafasında başlamadan önce bir plan var ve yapı tamamlandığında bu plan ortaya çıkmış oluyor. Yanlış yapma, bozup tekrar yapma gibi bir şansı yok. Kaya oyma mimarinin en büyük özelliği de bu!
Buda heykelleri çeşitli pozisyonlarda betimlenmiş; oturan Buda, ayakta Buda, elleri değişik şekillere gönderme yapan Buda… Bunların her birinin ayrı bir adı ve ayrı sembolik anlamları var.
Değişik dönemlere ait heykeller yapıldığı çağın sanatsal izlerini taşıyor. İlk dönem heykellerinde Batı Çin’in muhteşem sade tarzı görülürken orta dönemdekilerde olağanüstü oyma işçiliği hâkim. Son döneme ait heykellerdeyse çok zarif çizgiler görüyoruz. Mağaralar serisinin sonuna doğru batı etkileri öne çıkmaya başlıyor.
Kuşbakışı muhteşem bir görünüm sunan bu mağaralar içinde bulunan heykellerse adeta canlıymış gibi, Ayrıntılar olağanüstü, duvar resimleri çarpıcı, renkler göz alıcı.
Yungang Mağaraları Budizmin Çin’deki gelişiminin adeta bir tarihsel sergilemesini sunuyor. Buradaki eserler Çin’deki diğer Budist eserlerle bir bütünsellik taşıyor. Budizm Çin’e dışarıdan gelen bir akımdır ama hemen Çinlileştirilmiş, biraz da farklılaştırılmıştır. Aynı dönem Çin’de hâkim olan Konfüçyüsçülük ve Daoizm (Taoizm/Davizm) ile etkileşime girmiştir. Bu nedenle kendine has çizgilere sahiptir ve biz tüm bu özellikleri Yungang Mağaraları’nda açıkça görebiliyoruz.
5. yüzyılda bölgenin fakirleştiği söylenir. Burası, esas İpek Yolu kadar olmasa da oldukça zengin Çin-Myanmar ticaret yolu üzerinde yer alan bir bölgedir. Tarihi İpek Yolu’yla da dolaylı bir ilişkisi vardır. O dönemde ticaret yolları üzerinde gerçekleştirilen en önemli ve zengin yapılar Budist manastırlarıdır. Bunları dönemin zengin kişileri destekler. Dolayısıyla Yungang Mağaraları gibi böylesine muhteşem bir sanat topluluğunu gerçekleştiren sosyal ve ekonomik koşulları hiç unutmamak gerekir.
Budizm Çin’de bazen güçleniyor bazen geriliyor ve buna bağlı olarak da Yungang Mağaraları gelişimini sürdürüyor. 1949’dan sonra burası hiç kullanılmamış. Hemen yakınında bulunan nehir ve sert hava şartları nedeniyle doğanın her türlü tahribatıyla karşı karşıya kalmış. Kültür Devrimi sırasında ayrıca tahribata uğramış. Ancak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdikten sonra sahip çıkılmaya başlanmış. Şu anda yeni giriş üniteleri ve gezgin olanakları ilavesiyle çok mükemmel bir düzenleme içinde geziliyor.
“Çin’in Bilinmeyenlerine Bir Keşif Gezisi”, İpekyolu , Sayı 3, Nisan 2018- Ekim 2019.