Gezi Yazıları

Panorama 1453 Fetih Müzesi*

“Dünyada eşi benzeri olmayan”, “dünyada ilk”, “harika”, “müthiş” gibi tanımlamalarla sunulan Panorama 1453 Tarih Müzesi gerçekte rivayetlere, ideolojik, dinsel yönlendirmelere dayalı ilkel bir tarihsel saptırma zincirini sunuyor. Resmi açıklamalara göre, kamulaştırma bedeli hariç Topkapı Fetih Parkı’ndaki otopark, sosyal tesis, dükkânlar, süs havuz, gölet, çocuk oyun alanları için 147,5 Milyon TL harcanmış. İBB Başkanı Kadir Topbaş’a göre “İçinde yaşadığımız zaman dilimi içerisinde İstanbul’un ve Türkiye’nin yeni bir fetih ruhuna ihtiyacı var” ve “Park İstanbul’un sembollerinden biri olacak.” İşte esas tartışılması gerekli olan da zaten bu “fetih ruhu”.

Panorama 1453 Tarih Müzesi’nin açılışını yapan TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da “Burası 29 Mayıs 1453 günü İstanbul’u fetheden o şanlı komutanın, o şanlı askerin İstanbul’a girdiği kapıdır. Burası, Ulubatlı Hasan’ın Türk bayrağını diktiği yerdir… Yavrularımız, geleceğe o tarihin mehabetiyle bakacaklar ve ‘Ben neymişim’ diyecekler, bunu görecekler,” demiş. (Bu arada Arapça kökenli mehâbet sözcüğü ululuk, büyük görünme anlamına geliyor.)

İstanbul’un Fethi, Türklerin tarihinde en önemli olaylardan biridir. Ayrıntılarıyla incelenmesi, araştırılması ve ortaya çıkacak gerçeklere göre de sahiplenilmesi gereken bir olgudur. Fetih ile ilgili bazı anıların korunması ve bazı geleneklerin yaşatılması şüphesiz ki çok önemli ve gereklidir. İstanbul’un Fethi, fetihçi bir anlayışla böbürlenmeye, hamasete, tarihi saptırmaya, gençlere yanlış bilinç vermeye, şoven kışkırtmalara konu olmayacak kadar önemli tarihsel bir olaydır.

Öncelikle İstanbul’a ilişkin birçok tarihsel olgu hakkında tarihçiler arasında anlaşmazlık vardır, gerekli ve yeterli belge yoktur. Ayrıca çoğu Hıristiyan olan Batı tarihçileri de, İslam tarihçileri de konuyu zaman zaman “dinsel üstünlük” çerçevesinde ele almaktadır. Örneğin İslam tarihçilerine göre, İstanbul’un fethi “Allah Allah nidaları ile kente Topkapı’dan girilerek, Ulubatlı Hasan’ın bayrak dikmesiyle” gerçekleştirilmiştir. Hıristiyan tarihçilere göre, kent “açık bırakılan bir kapıdan giren Osmanlı askerlerinin ardından”, “düşmüştür.” Modern Bizans tarihçileri de bu konuda ikiye ayrılmış durumda…

İstanbul’a nereden girildiği hâlâ tartışmalıdır. Kuşatmaya katılan ancak nedense anılarını Fatih’in oğlu “Sofu” lakabıyla tanınan II. Bayezid’in isteği üzerine muhtemelen 1490 yılından sonra yazan Tursun Bey’in Tarih-i Ebü’l-Feth adlı eserinde “top açtuğu gedikten” denilmekte, ancak yeri tam olarak belirtilmemektedir. Başka bir örnek, Ulubatlı Hasan’dır. Ne olay şahidi Tursun Bey ne de Fatih Sultan Mehmed’in dönemindeki olayları anlatan Kritovolus’un Fatih’e yaşarken ithaf ettiği kitabında (İstanbul’un Fethi) Ulubatlı Hasan’ın adı geçmektedir. Tarihçilere bakarsak, bazı yayınlarda Ulubatlı Hasan’ın adının ilk kez geçmesi fetihten yaklaşık 70 yıl sonradır.

İstanbul, özellikle 2010 Avrupa Kültür Başkenti nitelemesi ile birlikte, inançların, kültürlerin çarpıştığı değil, buluştuğu bir kent olarak tanıtılmalıdır. İstanbul 2010 başvurusunda da vurgulanan temel nokta, kültürlerin çarpışması değil buluşmasıdır. Gerçekte bu vizyon, Sultan II. Mehmed’in İstanbul’u fethinden önceki tasarımında ve fetih sonrası uygulamalarında ifadesini bulan imparatorluk vizyonunun da kendisidir.

Sultan II. Mehmed İstanbul’un fethinden sonra, 5 yıl boyunca kenti payitaht olarak görmemiş, kentin yeniden ekonomik, toplumsal ve siyasal kurgulanmasını gerçekleştirmiş ve buna göre de “millet sistemi” söylemi çerçevesinde yeni bir beşeri coğrafya yaratmıştır. Sultan II. Mehmed’in kentte yarattığı yeni beşeri coğrafyaya göre, 1477 yılı hane halkı sayım sonuçları şöyledir: Müslümanlar %58, gayrimüslimler %42 (Ortodokslar %23, Museviler %10, Ermeniler %5, diğerleri %4). Yaklaşık 400 yıl sonra 1897 yılı yapılan hane halkı sayımının sonuçları ise şöyledir: Müslümanlar %58, gayrimüslimler %42 (Ortodokslar %22, Museviler %5, Ermeniler %14, diğerleri %1).

1453 Müzesi’nde konu bir devletin bir başka devletle yaptığı ve kazandığı bir savaş olarak değil, adeta iki inancın, İslamiyet ve Hıristiyanlığın savaşı olarak gösterilmektedir. Oysa savaşı kazanan Osmanlı ordusunda özellikle tımarlı sipahiler arasında hâlâ Hıristiyan olanlar vardı. Konstantinopolis içinde ise, Osmanlı ordusuna karşı savaşan, Şehzade Orhan’a bağlı yaklaşık 600 kadar Müslüman vardı.

Tarihi gerçekler böyle iken, günümüz politikaları farklı bir retoriği gerektirirken, Panorama 1453 Müzesi’nde konunun İslamiyet-Hıristiyanlık çarpışması olarak belirlenmesi ve belirlenen bu konunun fetihçi, savaşçı, işgalci bir söylemle, “ilkel” bir çerçevede işlenmesi oldukça rahatsız edici ve düşündürücüdür. İBB’nin yeni yayımladığı bir kültür-sanat dergisine bulunabilecek onca isim var iken, “1453” adının verilmesi de aynı çerçevede ele alınmalıdır.

1453 yılı koşullarında zamanın diğer dünya ordularına göre harp sanatı ve tekniğinde, düzenli ordu sevk ve idaresinde, başta top olmak üzere, savaş araç ve gereçlerinde büyük bir üstünlüğü olan Osmanlı ordusu, Konstantinopolis’i kısa bir sürede fethedebilecekken, kuşatma neden 53 gün sürmüştür? Gerçekte kenti, en güvendikleri kara surları tarafından zorlayan Sultan II. Mehmed, kentin teslim olmasını beklemiştir. Kent teslim olunca yağmalanmayacak, kent halkı sürgün edilmeyecek, en büyük tapınağı dışında muhtemelen diğerleri zorlanmayacak, camiye çevrilmeyecektir.

Ancak Konstantinopolis’in son imparatorunun kenti teslim etmeye yanaşmaması ve bazı nedenlerden dolayı, Sultan II. Mehmed, 26 Mayıs 1453 günü yaptığı konuşmada, 3 gün sürecek yağma ve talanı kabullenerek, “taşı toprağı benim, diğeri sizin” diyerek son saldırı emrini vermiştir. Sultan II. Mehmed kurguladığı Roma çerçeveli bir dünya imparatorluğunun merkezi olarak düşündüğü Kostantiniyye’nin talan ile tahrip olmasını arzulamamıştır. Kentin bir başka parçasını oluşturan Galata bölgesinin halkı savaşmadan teslim olduğu için Galata’da yağma ve talan olmamıştır. Bu iki yönlü gerçek İstanbul’un fethini anlamanın can damarıdır.

Panorama 1453 Müzesi’nde, İstanbul’un fethi konusu, amatör bir meraklı grubunun rastgele yerleştirdiği, gerçekçi olmayan, hatta kendi içinde çelişik sözde bir bilgi demetiyle süslenmeye çalışılmıştır. Duvar yazılarında “Bizans” yerine “Doğu Roma” terimini kullanma saplantısı egemendir. Son yıllarda muhafazakâr aydınlarda, İslamcılarda, şeriatçılarda görülen bu cahil inatlı saplantı ne yazık ki müzeye de yansımıştır. “Bizans” adını parantezler içinde kullanmak da durumu kurtaramamaktadır. Dünyanın her yerinde üniversitelerde Bizans bölümleri, anabilim dalları, araştırma merkezleri, dersleri vardır. Modern dünyayı yakalamak, AB içinde yer almak isteyen siyasi iktidarın bu acayip duruma düşmesi anlamsızdır ya da farklı bir bilinci aktarmak ve benimsetmek adına kasıtlıdır.

Duvar yazılarının ilk bölümünde kent tarihinin yeni kazılarla 7000 yıl öncesine gittiği yazılmakla birlikte, “Asıl kuruluşu MÖ 659 yılında bir Me- gara kolonisi oluşuyla gerçekleşir” görüşü Batı yanlısı tarihçilerce ortaya sürülen, rivayetlere, mitolojik öykülere dayalı bir görüştür. (Bu konu için bkz. Faruk Pekin, “Bizas” maddesi, İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 2, [Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1994] s. 260).

Duvar yazılarında İstanbul’un fethi konusunda önemli bir arka planı oluşturan Sultan II. Murad ve Sultan II. Mehmed grupları arasındaki çatışmaya yer verilmemektedir. Bir müze ideolojik bombardıman alanı değil, gerçeklerin, gerçek buluntuların, tarihsel ya da güncel belgelerin, gerçek eserlerin sergilendiği bir yerdir. Yine duvar yazılarında kişiler tanıtılırken “Çandarlı Halil Paşa’yı itham eden yorumlar yapılmaktadır ki bu tarihi hakikatlere aykırıdır” denilmektedir.

Sultan II. Mehmed fetihten hemen sonra Çandarlı Ailesi’ni hapse attırmış, sonra da Çandarlı Halil Paşa’yı boğdurup mallarına el koydurmuştur. Peki, duvar yazılarında âlicenap ve adil olduğu vurgulanan Sultan II. Mehmed niye böyle bir şey yapmıştır? Ardından gelen oğlu II. Beyazid neden Çandarlı Ailesi’ne iade-i itibar eylemiştir?

Duvar yazılarında Mahmut Paşa’dan bahsedilmektedir, Sultan II. Mehmed neden vezir-i azam yaptığı Mahmut Paşa’yı boğdurmuştur?

Duvar yazılarında Sultan II. Mehmed’in şair olduğu dile getirilip, şiirlerinden örnek verilmiştir. Ama neden örneğin Sultan II. Mehmed’in aşağıdaki dizelerine yer verilmemiştir.

GAZEL
(İlk dört beyit)
Bağlamaz firdevse gönlünü Kalata’yı gören
Servi anmaz onda ol serv-i dilârâyı gören
Bir frengî şîveli İsayî gördüm onda kim Lebleri dirisidür der idi İsâ’yı gören
Akl u fehmin dîn ü îmânın nice zabıt eylesün
Kâfir olur hey müselmânlar o tersâyı gören
Kevser’i anmaz ol içdiği mey-i nâbı içen
Mescide varmaz o varduğı kilisâyı gören (…)

Hazreti Muhammed’in İstanbul ile ilgili hadisi ne kadar sağlam, gerçek bir hadistir? Bu konu yıllarca ilahiyatçılar tarafından ciddi boyutlarda tartışılmamış, ele alınmamış, alınmaya cesaret edilememiş bir konudur.

Kentin topografyasının, özellikle surların 360° sunulmasının mimari ayrıntılarında da ciddi hatalar vardır. İstanbul’un kara surlarını oluşturan hendek, ön sur, ara boşluk, asıl sur ve burçlar gibi ayrıntılara yer verilmemiştir. Sunulan kapı ve surlar bugünkü kötü restorasyon sonrası gördüğümüz bazı öğelerin fotoğraflarının bir araya getirilmesi ile oluşturulmuştur. Çok ucuz bir yaklaşımdır. Surların dışındaki çift başlı kartaldan dolayı Bizans çeşmesi olduğu varsayılan çeşmeye niye o kadar önem verilmiştir? Kuşatma sırasında toplar ve süvariler o kadar yakına gelebilmiş midir? Azap erleri nerededir?

Gerçekte Fatih Sultan Mehmed, İslamcıların, sanatçıların en son sahip çıkabilecekleri bir insandır. Bir imparatorluk peşinde koşan Fatih’in Kostantinopolis’i almasıyla gaza peşinde koşan İslamcılar ile arası açılmıştır. (Bu konuda bkz. Stafanos Yerasimos, Konstantiniyye Efsaneleri, İletişim Yayınları, İstanbul 1993). Fatih 1463 yılından sonra gerçekleştirdiği Fatih Külliyesi’ndeki camisine dervişleri almamıştır, onlara ihanet etmiştir. Külliyede hem ibadet yeri hem de dervişlerin yaşadığı mekân olan zaviye, tabhane camiye bitişik değil, ayrı bir yere inşa edilmiştir. (Bu tür bağımsız tabhaneler 15. yüzyılda giderek yaygınlaşır. Ama hâlâ külliyelerin camiden sonra en görkemli birimi bu zaviye, tabhanelerdir.)

Ayrıca İslamcı ve gelenekçi çevreler Fatih’e gerçek anlamda da sahip çıkmamaktadır. Fatih Külliyesi’nin kütüphanesinin restorasyonu 6-7 yıldır bitirilmemektedir. Külliyenin birçok bölümü kapalıdır. Çinili Köşk’ün Gülhane Parkı’na bakan cephesi kötü durumdadır. Fatih döneminin birçok yapısı acınacak haldedir. Fatih’i İstanbullulara ve yabancı gezginlere gerçekten tanıtacak bir yayın yoktur. Fatih ve Fetih gerçeğini araştıracak bir kurum, bir enstitü yoktur.

1453 Tarih Müzesi duvarlarında Fatih’in Fetih sonrasındaki savaşlarına yer verilmiş, ancak Fatih’in, Türklerin kente ne kattığı anlatılmamıştır. Fatih, Fetih sonrasında imparatorluğun çok uluslu, çok dinli, çok dilli yapısını yeniden üretmiş, kenti ekonomik, toplumsal boyutlarıyla yeniden inşa etmiştir. Bu inşa sırasında Fatih, kentin Bizans kimliğini de önemli ölçüde korumuştur. Aksaray-Surlar arasında bulunan kiliselerden Fatih zamanında camiye çevrilenlerin sayısı ikidir. (Ayasofya, Zeyrek, Eski İmanet, Kalenderhane, Yıldız Dede Hamamı camiye çevrilenler arasındadır.)

Büyük bir parayla oluşturulan 1453 Tarih Müzesi uydurma efsanelere dayatılmıştır. Kısacası dağ fare doğurmuştur, çok büyük paralar harcanarak ortaya konulan eser canlandırma tekniği olarak son derece zayıftır. Söz gelimi mütevazı bütçelerle yıllar önce gerçekleştirilen Kuzey Kore’deki 360°’lik bir savaş panoramasından daha az etkileyicidir. Panorama 1453, halkımızın paraları ile yapılan bir fetihçi ideoloji sözde anıtı yaratma çabasıdır. Çok fazla okumayan, araştırma yapamayan halkımızda Müslüman olmayanlara karşı yanlış bir bilinç oluşturma, şoven duyguları kışkırtma ve saptırma amaçlıdır. Özellikle çocuklarımıza, barış, birlikte yaşama idealleri aşılama yerine, savaşçı, fetihçi, işgalci duyguları tetikleyici, çok pahalı, olmaması gereken, hemen vazgeçilmesi şart olan bir çalışmadır. Fatih’e ve Fetih’e sahip çıkmanın yolu bu olamaz.

* “Panorama 1453 Tarih Müzesi ya da Fetihçi İdeolojinin Sözde ‘Teknolojik Destekli’ İlkel Sunumu”, NTVTarih, Mart 2009.

LinkedIn
Share
Instagram