YENİ MİLENYUMUN KENTİ ŞANGHAY
Dünyanın bir köşesinde yepyeni bir kent dokusu oluşuyor, inanılmaz bir hızla. Son altı yıldır, yılda iki kez gidiyorum Şanghay’a. Turist grupları götürüp onlara Çin’i, Şanghay’ı gezdiriyorum. Şanghay, son birkaç yıldır belki de dünyanın en büyük şantiyesiydi. Her yerde yeni binalar inşa ediliyordu, klasik, “high-tech”… Havalimanından kente gelirken, “Ne zaman dikildi şu sağdaki ya da soldaki bina?” diye şaşırmamak elde değil. Nasıl bir dinamizm bu?
Şanghay’ın parçası olduğu ülkenin adı Çin Halk Cumhuriyeti, yöneten partinin adı Çin Komünist Partisi. Ama dünyanın tüm yatırımcıları, ABD’li, Japon, İngiliz, tüm global şirketler, borsacılar orada. Bazı kişilere aykırı gelebilir ama şöyle bir saptamam var: 2005 yılında ne Londra, ne Tokyo ne de Wall Street; finans dünyasının kalbi Şanghay’da atacak.
Binlerce yıldır kesintisiz bir kültürel gelişim içinde olan Çin’in Sucoğ ve Huangpu nehirlerinin kesiştiği bölgede, MS 5. yüzyıldan itibaren varlığını sürdüren bir köy olan Şanghay’ın yıldızı Birinci Afyon Savaşı (1839-1842) ile parlar. Savaş sonrasında imzalanan Nancing Antlaşması ile Çin, deniz ulaşımına çok elverişli Şanghay limanını ticarete açmak ve Avrupalılara bu bölgede bazı ayrıcalıklar vermek zorunda bırakılır. Bu ayrıcalıklara daha sonra Japonlar ve ABD’liler de sahip olur. Çin-Japon Savaşı’ndan (1894-1895) sonra ise kentte hafif sanayi yatırımları başlar. Dünyanın en tanınmış şirketleri Şanghay’a akar: Jardine Matheson, BAT, Hall and Holtz, Laidlaw and Company, Kelly and Walsh… Musevi büyük tüccarlar, Beyaz Rus kontesleri, Annamlı subaylar, Filipinli orkestralar… Kimi Cercle Sportif Français’de dans eder, kimi Casanova, ya da Del Monteye gider… Gece kulüpleri, casino’lar… Şanghay artık “Doğu’nun Paris’i”dir.
Şu anda başkent Beycing (Pekin) ile her konuda yarışan Şanghay çok renkli, bürokratik yapıdan uzak bir kent. Burada bambaşka, cıvıl cıvıl bir Asya kenti havası var.
Şanghay’ın geçmişini, bugününü ve geleceğini algılamanın en iyi yolu Bund’u yani Huangpu Nehri kordon boyunu gezmekten geçiyor. Sömürgecilik döneminin tüm eski yapıları bu kordonda: Rus Konsolosluğu, Vaybaydu Köprüsü, Huangpu Parkı, Peace Oteli (eski Cathay Oteli ve Sassoon Ailesi Evi), Gümrük Binası, Hong Kong ve Şanghay Bankası Binası, Tung Feng Oteli… Tabii, sabahın erken saatlerinde Çinlilerin Bund’da yaptıkları ünlü sabah sporu da unutulmamalı. Karşı kıyıda ise tüm yeni binalarıyla Pudong Bölgesi yer alıyor. Ayrıca, Peace Oteli’nin iki kanadı arasından batıya uzanan ünlü Nancing Caddesi tam bir “alışveriş cenneti”.
Şanghay’daki ikinci önemli bölge “Eski Kent”. Saçak köşeleri havaya uçar gibi yükselen klasik Çin ahşap yapılarının, Çin fenerlerinin egemen olduğu, çok canlı, büyük bir “Chinatown” burası. Bölgenin en ilginç köşesi ise Yu Bahçeleri. Bu bahçe küçük yerlerde büyük hacimler yaratmaya yönelik klasik Çin bahçelerinin güzel örneği. Şiirlerin okunduğu, felsefe tartışmalarının yapıldığı, Çin kaligrafi örneklerinin sergilendiği Yu Bahçele- ri’nde, otuzdan fazla ilginç isimli küçük ahşap köşk var: Dalgaları Seyretme Kulesi, Dinginlik Salonu, Neşe Kulesi, On Bin Çiçek Pavyonu gibi…
Ayrıca, ufak bir göl içindeki çayhanesi çok ünlü. Çayhaneye ancak dokuz zikzaklı bir köprü ile ulaşılabiliyor. Hemen hatırlatalım, Çin kültüründe “zikzak” önemli bir yere sahip. Çünkü eski inançlara göre, kötü ruhlar ancak dümdüz yol alabilir, zikzaklı ya da kavisli yolda ilerleyemezlermiş.
Şanghay ’da üçüncü önemli yer; Yeşim Buda Tapınağı. Küçük Yeşim Buda heykeli 1870’li yıllarda Burma’dan (Myanmar) getirilmiş, kentin bu en çok ziyaret edilen tapmağı ise 1918’de yapılmış.
Şanghay’da başka neler görülebilir? Aziz Ignatius Katedrali, Longhua Pagodası (7 katlı, 40 metre yüksekliğinde) ve Tapınağı, Çin İmparatorluğu’nu sona erdiren 1911 Devrimi’nin lideri Sun Yat Sen’in Evi, Coğ Enlay Evi, Çin Komünist Partisi Birinci Ulusal Kongre Binası, yazar Lu Şün Müzesi, Çocuk Sarayı…
Şanghay’a gitmişken Şanghay Müzesi’ni görmemek olmaz. Sırf bu müzeyi görmek için bile Şanghay’a gidilebilir. Yeni yapılan müze binası, yer ve gök ilişkisini vurgulayan kare-daire biçimli, 10 tonluk 3 metre boyun- da 8 aslan heykeliyle çevrili çağdaş bir yapı. İçerisinde de 10 bölüm var: Bronz, seramik, heykel, resim, kaligrafi, yeşim, metal, para-mühür, mobilya ve azınlıklar. Bir buçuk dönümlük alanda sergilenen 400 kadar bronz parçanın dünyada bir eşi daha yok.
Şanghay’da gündelik yaşam da çok renkli. Tüm Çin’in en iyi akrobatları bu kentte. Şanghay Salonu, Renmin Büyük Tiyatrosu ve Şanghay Belediye Tiyatrosu’nda sürekli konserlere ve tiyatrolara yer veriliyor. Pekin Operası sürüyor. Otellerde akıl almaz gruplar müzik yapıyor.
Kentin merkezinden çevresine yapılacak geziler de son derece ilgi çekici olabilir. Yeni yollarla arka mahallesi olacak kadar Şanghay’a yakınlaşan Sucoğ, Hangcoğ, Tongli ve Wuxi mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Hangcoğ ve Wuxi o güzelim göl manzaraları, temiz, sessiz ortamlarıyla insanı büyülüyor. Ya Sucoğ? Yüzden fazla bahçesi (yüzlerce yıl önce saray bürokratları emekliliklerini bu bahçelerde geçirirmiş), Büyük Kanal’ı, ipek fabrikaları, Nakış Enstitüsü, tapınakları ve kentteki su kanallarından dolayı “Doğu’nun Venedik’i” diye ünlenmiş.
Şu anda Şanghay’da mimarlar, finansçılar, büyük markalar, iş insanları birbiriyle yarışıyor, birbirini kovalıyor. 25 milyonluk bu kent dünyaya parmak ısırtacak bir değişim içinde. İşte, tam da bu değişimi yakalamanın sırası.
*“Yeni Milenyumun Şehri: Şanghay”, Skylife, Mart 2000, s. 38-43.
TÜRK DİLİ ÜZERİNE
Bunları da beğenebilirsiniz

DARWIN’İN ZİHNİNİ AÇAN GALAPAGOS ADALARI
6 Temmuz 2020
TREN İLE NAMİBYA SAFARİ
6 Temmuz 2020