BAKIRKÖY VE YEŞİLKÖY
BAKIRKÖY
İstanbul’un tarihi Roma dönemi’ne kadar dayanan en eski semtlerinden biri olan Bakırköy, doğuda Çırpıcı Deresi, batıda Ataköy, kuzzeyde E-5 karayolu, güneyde ise Marmara Denizi ile sınırlanmıştır.
Roma döneminde Hebdemon olarak anılırdı. Kelime anlamı “yedinci”olup yeri kent surlarından itibaren yedinci mile rastlıyordu. Bizans döneminde ise bazı kaynaklara göre “Makro Hori” (Uzun Köy) bazı kaynaklara göre de “Makri Köy” (Uzak Köy) olarak anılmıştır. 1925’e kadar bu adla anılmış, bu tarihte yer adlarının Türkçeleştirilmesi sırasında Bakırköy adını almıştır.
Roma İmparatorluğu döneminde semt imparatorluğun Avrupa bölümnü Bizantion’a bağlayan “Via Egnatia” üzerinde bulunurmuş. İmparator Constantinus döneminde ise gösterişli konakları, yazlık sarayları, av köşkleri ve kiliseleri ile kentin en gözde semtlerinden biriymiş. 1960 öncesi yapılan bazı kazılarda bu dönemden kalan en eski kiliselerden biri olan Ayios İoannes’in kalıntılarına rastlanmış ancak daha sonra bilinçsizce sürdürülen yapılaşma sırasında bu kalıntıların tamamı yokolmuştur.
Bakırköy’ün önemi ve ihtişamı Bizans’ın ilk dönemlerinde de devam etmiş, bahçeler, hamamlar, köşkler ve havuzlarla bezenmiş. Arada sırada Avarlar, Bulgarlar gibi bazı toplulukların saldırısına uğrasa da ününü sürdürmeyi başarmış. Ancak 13.yy Latin istilasından kendini kurtaramamış ve semtin neredeyse tamamı bu saldırı sırasında yakılmış, yıkılmış ve yağmalanmıştır.
Bizans’ın son dönemlerinde ise Bakırköy ismine yarışır bir şekilde kent merkezinden uzakta bir taşra konumundaydı. Osmanlı döneminde semtin tekrar ilgi uyandırması, Osmanlı’nın burayı hanlar, hamamlar, konaklar, camiler ile bezemeye başlaması 17.yy’a tarihleniyor. Bundan sonra bölge iskana açılmış ve günümüze dek hızla gelişmiştir. Yakın bir zamana kadar burada Rum, Ermeni, Yahudi ve müslüman nüfus birarada sorunsuz yaşıyor, kendi geleneksel yapılarını koruyorlardı. Bölgeye ilk gelen halk Rum halkıymış. 18.yy’da tek tük gelen Rumlar’ı daha sonra 19.yy’da Ermeniler izlemiş. II. Mahmud döneminde bugünkü Ataköy’ün bulunduğu bölgeye bir baruthane kurulmuş Ermeniler de bu bölgeye yerleştirilmişler. 1870’li yıllarda demiryolunun Bakırköy’den geçmesiyle taşra konumunu yitirmiş ve hızlı bir nüfus artışı ile karşı karşıya kalmış. Çok zengin Osmanlı ailelerinin gözde semti olmuş, yeniden yalılar, köşkler, konaklar ile bezenmiş.
1940’lara gelindiğinde ise Bakırköy’ün bu ihtişamı yokolmaya başlamış. İlk olarak 1922’de semti toplu olarak terkeden Rumlar’dan sonra Ermeni nüfus da azalmaya başlamış, bu değişik toplulukların birarada yaşamasıyla canlanan semt hayatı sönmeye başlamış, her bir topluluğun yaşattığı Arnavut kaldırımı sokaklarda sıralanan özgün bahçeler içindeki eski tarihi yapılar bir bir yıkılırken yerini apartmanlar almaya başlamış. Bakırköy’ün tam ortasından geçen ve tren istasyonunu sahile bağlayan yolun denize kavuştuğu yerde yalılar sıralanırmış. Bugün Sirkeci-Florya arasında deniz doldurularak elde edilen sahil yolu boyunca giderken Bakırköy sahilinde yükselen bazı binaların eski taş temellerinden denizin nereye kadar geldiği görülebiliyor.
Bakırköy’ün gelişmesi bu kadarla da kalmamış, yeni yapılan sahil yolu ile birlikte eski baruthanenin bulunduğu ağaçlar altındaki bölgede Ataköy ve marina kurulmuş, bütün sahil yolu boyunca gazinolar ve eğlence yerleri açılmıştır. Sanayi hızla gelişmiş çok önemli gıda ve tekstl tesisleri Bakırköy’de kurulmuştur. Daha sonra açılan Galleria ve Caorusel gibi büyük alışveriş yerleri ile İstanbul’un ticari hayatında da önemli bir yere sahip olmuştur.
Bakırköy’ün ilk yerleşim mahalleleri Yenimahalle, Cevizlik ve Sakızağacı mahalleleriymiş. İki katlı kagir evleri barındıran Cevizlik’de Bohemyalı Novotny’e ait levanten mimari özelliklere sahip kırmızı ev bugün artık yerinde değil. Ancak zamanla günümüzde Veliefendi Hipodromu’nun bulunduğu Osmaniye ile Kartaltepe Mahalleleri görece daha yoğun nüfusa sahip mahallelerdir.
Bakırköy’ün günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış en eski yapılarından bir tanesi Çarşı Camisi (Kartaltepe Camisi)’dir. Caminin hemen yakınındaki bir çeşmenin kitabesinden yola çkılarak bazı kaynaklar caminin 1601’de şaban Ağa adında biri tarafından yaptırıldığı iddia edilmiş. Bir başka kaynak ise Şaban Ağa Camisi’nin yıkılmasından sonra aynı yere bugünkü camiy, Sultan Abdülaziz’in yaptırdığını belirtiyor. Dolayısıyla bu caminin ypım tarihi hakkında kesin bir bilgi yok. Caminin hemen yakınında bulunan hamam ise 17.yy’a ait.
Bakırköy’ün bir diğer eski yapısı ise Surp Asdvadzadzin Kilisesi’dir. Semtte yaşayan Rumlar tarafından bağışlanan bir manastırın arsası üzerine Barutçubaşı Ohannes Bey tarafından Ermeni işçiler için önce ahşap Surp Sarkis Kilisesi daha sonra aynı yere bugünkü kagir kilise yaptırılmıştır. Kitabesinden açılış tarihini 7 Nisan 1844 olarak okuyoruz. Ancak yapı 1847 tarihinde tekrar bir onarımdan geçmiş.
YEŞİLKÖY
İstanbul’un Marmara Denizi kıyısında kurulmuş olan Yeşiköy’ün sınırlarını kuzeyde Atatürk Hava Limanı, güneyde Marmara Denizi,doğuda Yeşilyurt ve batıda Florya çiziyor.
Yeşilköy küçük bir koy olan Yeşilköy Koyu’nun kıyı şeridi üzerinde kurulmuş, zaman içinde batıya ve doğuya doğru ızgara planlı bir düzen içinde genişlemiştir. Yeşilköy’ün ilk adı Ayastefanos’dur. Bu adı, burada adına kilise kurulmuş olan Ayios Stefanos’dan almış, daha sonra halk dilinde Ayastefanos’ dönüşmüştür. Bu kilise günümüzde artık yaşamıyor. Semtin adı 1930’da Yeşilköy olarak değiştirilmiştir. Bu adın isim babasının da Halit Ziya Uşaklıgil olduğu söylenir.
Osmanlı döneminde ufak bir Rum yerleşim yeri olan Yeşilköy yazlık konutların bulunduğu, denize açılan bahçelerle örtülü bir köymüş. Ancak, gariptir ki İstanbul’un kuşatmaları sırasında en fazla tahribat gören yerlerden birinin de Yeşilköy olduğu söylenir.
16.yy’dan itibaren Yeşilköy gelişmeye başlamış, özellikle çok büyük bahçeleri ve mesire yerleri ile ünlenmiş. Çeşitli tarihi belgelerde burada bulunan İskender çelebi Bahçesi’nden söz edilmekte, bu bahçedeki köşklerin saray tarafından av köşkleri olarak kullanıldığı belirtilmekte.
17.yy’ın başlarında batıdan gelen gemilere ufak çaplı liman hizmeti de veren Ayastefanos 19.yy’dan itibaren gelişmeye ve canlanmaya başlamış. Tren istasyonunun kurulması ve vapur seferlerinin başlaması da bu döneme tarihleniyor. Bu canlanma sahil şeridi boyunca çok güzel konakların ve bahçe içinde gösterişli evlerin yapılmasına yol açmış. Bunu devlete ait Baruthane gibi büyük yapılar izlemiş. Dönemin yabancı basınında Yeşilköy’den “İstanbul’un en güzel görünen kenti” olarak bahsedilirdi.
Abdülmecid döneminde tüm İstanbul’da görülen yeniden yapılanmanın izlerini Yeşilköy’de de görüyoruz. Eski Barutçubaşı Konağı’nın yanına Abdülmecid’in yaptırdığı çeşme bunlara bir örnek. Daha önce yanan Rum Kilisesi 1845’de Barutçubaşızade Bogos Bey tarafından yeniden kagir olarak yaptırılmış ve bu haliyle günümüze kadar yaşamıştır.
3 Mart 1878’de Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonunda Osmanlı’nın yenilgisini belgeleyen ve Osmanlı için çok ağır şartlar taşıyan Ayastefanos Antlaşması burada imzalanmıştır. Yine bu savaşta ölenlerin anısına dikilen Ayastefanos Rus Anıtı günümüzde artık yaşamıyor. Barutçubaşı Ailesi’nden satın alınan arazi üzerine Rus mimar Bozarov tarafından yapılmıştı. Üç platform üzerinde yükselen anıt bittiğinde yapılış amacını çok aştığı düşünülmüş, 14 Kasım 1914 yılında yıkılmış. Yıkımın İttihadcılar tarafından yapıldığı söylenir. Yıkımdan önce indirilen çan Askeri Müze’ye teslim edilmiş, diğer bazı değerli eşyalar ise Rum rahipler tarafından alınmış.
Günümüzde Yeşilköy’ün iskeletini oluşturan İstasyon Caddesi ile İskele Meydanı çevresinde 19.yy’dan kalan barok ve art nouveau çizgiler taşıyan eski evler, sayıları çok azalmış olsa da halen tek tük görülebiliyor. Ancak bu sokaklarda eski-yeni çatışması ön plana çıkmış, özellikle İskele Meydanı çevresini yeni yapılar ele geçirmiş olsa da Çardaklı, Kalemtaş, Yeşilköy Fırını, Kelamkar, Çamözü, Mirasyedi ve İncir Çiçeği sokakları eski evleri ile özgün dokusunu karumayı başarmış.
İstanbul’un ilk beş yıldızlı oteli olan Çınar Oteli’nin de bulunduğu Yeşilköy Burnu’nda İstanbul’un en eski taş fenerlerinden biri olan Yeşilköy Feneri (Ayastefanos Feneri) bulunuyor. Fener Abdülmecid tarafından Fransız mühendislere yaptırılmıştır. Yapımı 1856’ya tarihlenen fenerin yüksekliği 23 m. En sonuncusu 1988’de olmak üzere 3 kez elden geçirilmiştir.
Çınar Oteli’nin hemen yanında International Hospital, Yeşilyurt tarafında ise bir başka beş yıldızlı otel Polat Renaissance yeralıyor.
İSTANBUL'U GEZMEK
ÇARŞILAR - HANLAR
Bunları da beğenebilirsiniz

KEŞİF İÇİN BAKACAĞIN YENİ BİR DİYAR: LİBYA
6 Temmuz 2020
FEST Travel Özel Treniyle Hindistan Gezisi
21 Nisan 2020