HALİÇ’İN KUZEY YAKASI
Yeni Yüzyıl Gazetesi, Gezinti Eki, 2 Nisan 1995
İstanbul’un fethinden sonra Halic-i Dersaadet olarak adlandırılan Haliç, Kağıthane (Barbysos) ve Alibeyköy (Kydaros) derelerinin birleşen ağzının deniz sularıyla dolmasından oluşmuş. Bir yakasında Eminönü, Unkapanı, Cibali, Fener, Balat, Ayvansaray, Defterdar, Eyüp, Alibeyköy, Silahtarağa; diğer yakasında Karaköy, Kasımpaşa, Hasköy, Halıcıoğlu, Sütlüce, sonunda Kağıthane semtleri yer alır.
İstanbul’un alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet, Haliç’in dolmaması için özel bir ferman çıkarmış ve “Kağıthane dağlarının ziraatten men olunmasını, yamaçlara ayrık kök ektirilmesini, Haliç’ten 1 fersah (5685 m) uzaklığa kadar yonca ekilmesini ve hayvan otlatılmasını yasak edilerek, bu yörenin doğal değerinin korunmasını” emretmiştir.
Donanmanın Merkezi Kasımpaşa
Haliç’in kıyı semtlerinden Kasımpaşa İstanbul’un alınmasından sonra bir Müslüman Mahallesi olarak kurulmuş ve Osmanlı donanmasının merkezi olmuş. Fatih Sultan Mehmet, 1453’te 72 parça savaş gemisini yağlı kızaklar üzerinde Dolmabahçe’den getirip 21 Nisan’ı 22 Nisan’a bağlayan gece burada Haliç’e indirmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman buraya özel bir ilgi göstermiş Semt adını Vezir Güzelce Kasım Paşa’dan almış. Osmanlı döneminin en iyi denizcilerini ve İstanbul’un en ünlü kabadayılarını yetiştiren semte daha sonra Haliç, Taşkızak Tersaneleri, Kalyoncu Kışlası Güney Deniz Saha Komutanlığı (Bahreyi Nazırlığı Binası), Kasımpaşa Deniz Hastanesi, Gemi İnşa Meslek Lisesi yapılmıştır.
Gezimize Kasımpaşa’nın dış çevresinden başlayalım. Burada göreceğimiz en önemli yapı Piyale Paşa Camisi’dir. Buradan Bahariye Caddesi’ne inelim. Sipahi Fırın Sokak’ta ilginç bir çeşme var: Kaptan Hacı Hüseyin Paşa Çeşmesi.
1732 tarihli, çok süslemeli bu çeşme, Taksim suyollarının beslediği çeşmelerden biri. İstanbul’da suyun öyküsü, kentin tarihiyle eşdeğer… Ancak Osmanlı Dönemi’nde dört su tesisi yapılmış: Halkalı Suları (1453-1755), Kırkçeşme ve Kağıthane Su Tesisleri (1554 – 1563), Taksim Suyu Tesisleri (1731-1839), Üsküdar Suları.
Buradan Kasımpaşa meydanına gidelim. Meydanda Osmanlı kaptan-ı deryalarından en önemlisi olan ve Osmanlı donanmasını geliştiren Cezayirli Hasan Paşa’nın (1713 – 1790) sürekli birlikte gezdiği aslanıyla beraber bir heykeli var. Heykelin arkasındaki eski Kalyoncu Kışlası… Kışlanın içinde de 1783 tarihli, tek kubbeli Cezayirli Gazi Hasan Paşa Mescidi bulunuyor.
Kıyıda bugün Güney Deniz Komutanlığı’nın tarihi binası bulunuyor. Karşı köşede Fatih Sultan Mehmet’in savaş gemilerini Kasımpaşa’ya indirmesi nedeniyle dikilen yalın bir anıt var. Arkasında Moralı Yusuf Ağa Camisi (1809). Onun da arkasında, biraz daha ileride Turabi Baba Tekkesi bulunuyor. Ufak meydana girdiğimizde karşımızda Cezayirli Gazi Hasan Paşa İlkokulu ile yanındaki Kaptan – ı Derya Hüseyin (Küçük) Paşa’nın (1757 – 1803) hazneli ve kitabeli çeşmesi gelir.
Küçük Meydan’dan Çaydanlık Sokak’a girelim. Buradan Kızılay Meydanı’na ulaşırız. Ortada ikiyüzlü, 1726 tarihli Tersane Emini Ahmet Ağa Çeşmesi bulunur. Arkasında ilginç bir hamam, önünde bir anıt… Nalıncı ve Paşa yokuşlarının kesiştiği yerde gemici feneri rölyefli Gazi Hasan Paşa Çeşmesi yer alır.
Buradan geriye döndüğümüzde Cami-i Kebir ya da Güzelce Kasım Paşa Camisi’ne ulaşırız. 1540 yılında Mimar Sinan tarafından yapılan cami yanınca 1722’de yenilenmiş. 1891’de elden geçirilmiş. Restore ediliyordu. Cami tek kubbeli, ana mekân ile altı kubbeli son cemaat yerinden oluşur. İki yanında tek şerefeli iki minaresi var. Cami avlusundaki 1870 tarihli şadırvanı Esma Hatun yaptırmış.
Tarihi Spor Alanı
Kasımpaşa’nın Kulaksız adıyla anılan mahallesinden dik yokuşla çıkılan Okmeydanı tarihi bir spor alanıdır.
Şişli’ye kadar uzanan bu alanda bir zamanlar sultanlar dahil okçular yarışma yapmış. Okçuların kazandıkları başarılara göre alana mermer taşlar dikilmiş. Ünlü okçular, kemankeşler buradaki Okçular Mezarlığı’na gömülmüş. Alanda mescid ve Kemankeş Tekkesi oluşturulmuş. Bölge bugün gecekonduların işgali sonucu tarihsel özgürlüğünü yitirmiş durumda.
Sultanların Mesire Yeri Hasköy
Hasköy (eski adı Pikridyon) Bizans devrinden beri İstanbul’un gözde yerlerinden biridir. Bir dönem sultanların mesire yerlerinden… Özellikle Okmeydanı’na ok talimi yapmaya gelen saray ileri gelenlerinin uğradığı bir yer. 17. yüzyılda Hasköy’de 1 Müslüman, 1 Ermeni, 2 Rum, 11 Musevi mahallesi var. Yeni Cami’ye yer açılırken o bölgede oturan Karay Musevileri’nin çoğu buraya gönderilmiş. Daha sonra Sefarad Musevileri de buraya yerleşmiş ve ünlü ahşap konakları ile Hasköy Musevi yerleşiminin en aristokrat merkezi olmuş. 19. yüzyılda zengin Musevi aileleri Galata, Beyoğlu ve Şişli’ye taşınınca burada yoksul Museviler kalmış. Sık yangınlar sonucu Hasköy eski güzel yapılarını yitirmiş, kolera salgınlarından yorgun düşmüş.
Bir zamanlar ud ve lavta seslerinin geldiği meyhaneleri, fener alayları, karnavalları artık yok. Evliya Çelebi’nin tasvir ettiği yapılanmadan da eser kalmamış. Dışarıdan gelenlerce değişik biçiminde “fethedilmiş”.
Bugün eski günleri anımsatabilecek yapılar Bene Mikra Karay Sinagogu, Azize ParaskeviRum Ortodoks Kilisesi, Musevi İhtiyarlar Yurdu ve Handan Ağa Mescidi. “Eski günlerde” Hasköy önlerinden çıkarılan istridye çok ünlüymüş. Haliç’ten çıkarılan çamurdan yapılan tuğlalar ve kiremitler de. 1456 yılında Mimar Sinan tarafından yapılan Kiremitçi Ahmet Çelebi Mescidi’nin Kırmızı Minare’si o günlerin tanığı gibi…
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Şirket – i Hayriye, vapurlarını tamir ettirmek için bir fabrika kurmuş. Hasköy Meydanı’nda deniz kenarındaki mescid Fatih Sultan Mehmet döneminde yaptırılan Handan Ağa Mescidi…
Halıcıoğlu Tepesi’ndeki Musevi Mezarlığı eski dönemlerin başka bir tanığı. Saçılmış mezar taşları bir şeyler söylüyor. Musevi Mezarlığı’ndaki gösterişli yapı ise 1873’te Paris’te ölen ünlü banker Avram Kamondo’nun Anıtmezarı.
Hasköy – Halıcıoğlu arasındaki Osmanlı İmparatorluğu Sanayisi’nin simgesi olan Haliç Tersanesine “Lenger” döküm atölyesi olarak hizmet veren eski Lengerhane bugün Rahmi Koç Sanayi Müzesi’ne dönüştürülmüş durumda. Lenger, gemileri yerinde tutmak için denize atılan zincir ve uçundaki çıpaya verilen ad. Müzede özellikle denizcilik bölümü, buharlı makineler son derece ilginç.
İlk Kâğıt Fabrikası
Son bulguların da kanıtladığı gibi Haliç’in sonunu oluşturan Kağıthane ve Alibeyköy derelerinin birleştiği alan İstanbul’un en eski yerleşim yerlerinden biri. Mitolojiye göre, Byzantion’u yani antik İstanbul’u kuran Byzas’ın annesi, Zeus’tan olma Keroessa’yı burada doğurmuş. Altınboynuz (Khrysokeras) terimi bu isimden geliyor olmalı.
Lale Devri’nde ilk kağıt fabrikasının burada kurulması sonucunda semt Kağıthane olarak adlandırılmış.
Kanuni Sultan Süleyman devrinde ilgi gören bölge, III. Ahmet ile Lale Devri’nde (1718 – 30) en şaşalı günlerine ulaşmış. Ana mesire yeri “Yüz Bayındır Yer” anlamına gelen Sadabadolarak isimlendirilmiş.
Cafer Çelebi’nin Hevesnamesi’ne bakılırsa Kağıthane Deresi’nin iki yanı lalelerin güllerin açtığı çimenlikmiş. Güzelliği insanlara cenneti unuttururmuş. İşte burada Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin Versailles köşk ve bahçelerine ilişkin Fransa’dan getirdiği planlardan esinlenerek Sadabad Kasr-ı Cinan, gibi adlarla anılan köşk ve kasırlar yaptırmış. Ancak bunlar 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı sonrasında tahrip edilmiş.
III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde yeni yapılar inşa edilmiş. Birinci Dünya Savaşı sırasında tahrip olan köşkler ve kasırlar 1943’te yıktırılmış.
Sadabad ya da Kağıthane Camisi III. Ahmed döneminde yaptırılmış. III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde yenilenmiş. Kare planlı, tek kubbeli ve minareli caminin girişinde Abdülaziz’in tuğrası yer alıyor.
Sütlüce Halıcıoğlu
Halıcıoğlu Osmanlı sultanlarının 19. yüzyılda giriştiği reformcu atılımlara zemin olmuş bir bölge. III. Selim döneminde yenileşmenin önemli adımlardan Humbaracı Kışlası (1792) ve Mühendishane-i Berri Hümayun burada kuruluyor. Yeni teknolojiler, ileri görüşler burada sınanıyor. Bu yapılar üzerine kurulu Halıcıoğlu Kışlası Fatih Köprüsü ve çevreyolu yapımlarından sonra terk edilmiş.
Deniz kıyısındaki Humbaracı Kışlası Mescidi (Halıcıoğlu Camisi) 1793’de Humbaracılar Kışlası için yaptırılmış. Tek kubbeli ve çifte minareli caminin bir tarafı humbaracılara, bir tarafı lağımcılara ayrılmış.
Köprü ayağının Sütlüce tarafında bulunan ve bugün Askerlik Dairesi Başkanlığı olarak kullanılan bina da 1795’te yapılmış.
Sütlüce Mezbahası karşısında uykuluk ızgarası yapan lokantalardan önceki Sütlüce Evleri’nin geçen yy sonunda Keresteci İsmail Hakkı tarafından yapıldığı belirtiliyor. Alınlıklarda belli süreleri içeren çerçeveler bulunuyor.
Bugün işlevi tamamlama süresince olan Sütlüce Mezbahası 1923 yılında yapılmış. Mimarları I. Ulusal Mimarlık Dönemi’nden Ahmet Burhanettin, Osman Fıtri, Makro Logos, Kuleleri ile dikkati çeken binanın bir kültür merkezi olması umuluyor.