DENİZKIZININ ÜLKESİNDE*
“Wonderful Copenhagen / Harika Kopenhag”. Kentin resmi turizm örgütünün adı böyle. Kopenhag yaklaşık 500 adadan oluşan Danimarka’nın bir adası (Sjæland / Zealand) üzerinde kurulu başkenti. 5 milyon 200 bin nüfuslu Danimarka’nın neredeyse üçte biri bu kentte yaşıyor: 1 milyon 700 bin. Kuzey ülkelerinin başkentlerine göre her dem canlı, cıvıl cıvıl.
Kopenhag, Danimarka’da yaşayan 80 bin dolayındaki göçmenimizin artı katkısıyla da Türkiye’de bilinmiyor değildi. Ama Galatasaray-Arsenal maçı nedeniyle Türkiye’de iyice ünlendi. Kopenhag, Danca dilinde København, “tüccarların limanı” anlamına geliyormuş. 17. yüzyılın başında IV. Christian yeni kenti kurmaya başlar. Kentin ana merkezi Indre By. Gothersgade’nin kuzeyi 17. yüzyılda soyluların Amalienborg ve Rosenborg saraylarına yakın oturdukları ızgara planlı yerleşime sahip. Tüm bu alanlar yüzyıllarca Kale (Kastellet) tarafından korunmuş. Tüm ülkenin yönetim merkezi olan Christiansborg Indre By’den bir hendekle ayrılmış. İçkent Indre By’ye ana giriş Belediye Sarayı Alanı’ndan.
Kopenhag 1996’da Avrupa Kültür Başkenti’ydi. O sırada kongre kenti olarak dünyada 12. sırada. Kent 1167 yılında Rahip Absalon tarafından bugün Danimarka Parlamentosu’nun bulunduğu yerde kurulmuş. 1417’den beri kraliyetin başkenti. Danimarkalılar oldum olası Danimarka Krallığı’nın ilk krallık, Danimarka bayrağının ilk kraliyet bayrağı, Kopenhag’ın ilk kraliyet başkenti olduğunu iddia eder.
Kopenhag köklü bir geleneğe sahip, kendini ziyaret edenlere mutlaka bir şeyler sunabilen ender kentlerden biri. Oldukça yeşil, caddeleri genelde temiz. Gerçekten bir kültür, eğlence ve yeme-içme kenti. Elli dolayında müze, onlarca eğlence merkezi, yüzlerce lokanta, bar, “pub” var. Danimarkalılar kadeh kaldırırken, “Skåål” derler. Bu nedenle İngilizcede “kadeh kaldırma” karşılığında “skaaling” terimi yaratıldı.
Kopenhag çok sayıda özel uçak şirketinin yanı sıra SAS’ın merkezi durumunda. Ayrıca çok sayıda geminin uğrağı. Kopenhag-Oslo arasında gece işleyen kocaman gemilerin akşam yemeği büfesi dillere destan. Bu hızlı, yoğun hava ve deniz trafiği nedeniyle de Kopenhag oldukça hareketli.
Kopenhag yetiştirdiği ünlülerle övünüyor: Çocukluğumuzun “Kibritçi Kız” öyküsünün yazarı Hans Christian Andersen, filozof Søren Kierkegaard, heykeltraş Bestel Thorvaldsen, ressam Christen Købke, kompozitör Carl Nielsen, son yıllarda Karen Blixen adıyla ünlenen Benim Africam’ın (Out of Africa) yazarı…
Nasıl günümüzde turistik açıdan Viyana Mozart, Prag Kafka satıyorsa, Kopenhag’da da Andersen pazarlanıyor. Kentin simgesi artık Andersen’in bir öyküsünün kahramanı Küçük Denizkızı. Langelinje Parkı’nın deniz kıyısında ufacık bir kaya üzerinde oturmuş duruyor. Heykeli 1913 yılında heykeltıraş Edvard Eriksen yontmuş. Heykel kente büyük katkılarda bulunan Carlsberg Birahanesi’nin kurucusu Carl Jacobsen’in hemşerilerine hediyesi.
Daha önce limanın simgesi bir kuğu ile Leda heykeliymiş. Küçük Denizkızı’nın başından felaketler eksik olmamış. 1964’te başı koparılmış. Yerine kopyası konmuş. Derken o kopya baş da çalınmış. Sonra bulunmuş… Yine de Küçük Denizkızı’nı Kopenhag’a gelen herkes denizden ya da karadan mutlaka görüyor.
Kopenhag, gezilmesi kolay bir kent. Gezilecek yerlerin çoğu yürüyüş mesafesinde. Ayrıca isterseniz ve de seviyorsanız belediyenin hizmete soktuğu bisikletler ile de dolaşabilirsiniz. Yalnızca müzeleri dolaşabilirsiniz.
“Shopping Turu” yapabilirsiniz. Tekne ile “Kanal Turu” gerçekleştirebilirsiniz. “Birahane Turu”na katılabilirsiniz. At yarışlarına gidebilirsiniz.
Kopenhag’ı gezmenin kolay ve ucuz yolu bir “Copenhag Card” almaktan geçiyor. Görece düşük bir ücretle elde edeceğiniz 24, 48 ya da 72 saat boyunca geçerli olacak bu kartlarla para ödemeden tren ya da otobüs kullanabiliyorsunuz, 60 dolayında müzeye girebiliyorsunuz. Ayrıca panoramik kent gezdiren otobüsler de var.
Kopenhag kuzeyde bir alışveriş cenneti olma yolunda. Trafiğe kapalı mağazalar mekânı Strøget giderek büyüyor. Yalnızca yayaların dolaştığı bu cadde ve yan sokaklar müthiş canlı. Georg Jensen tasarımları, Orefor kristalleri, Royal Copenhagen mağazaları, Rosenthal ürünleri, Mat Jonasson tasarımı kristaller, Illums Bolighus Magasin adlı süpermarketler, amber dükkânları, porselen, mücevher, altın, gümüş, tekstil, örgü, yiyecek-içecek mağazaları insanın başını döndürüyor.
Kopenhag’ı belli bölgelere ayırarak adım adım dolaşabiliriz. Birinci geziye kentin en gösterişli yapılarından Belediye Binası’ndan başlayabiliriz. Belediye Binası önündeki meydana da adını vermiş, saati ile ünlü. 1905 yapısı, Danimarka tarzı tuğla bir yapı.
Belediye Binası’nın Andersen Caddesi tarafında Kopenhag’ın ünlü Tivoli eğlence merkezi yer alır. Tivoli 1853 yılında Londra’daki Vauxhall Bahçeleri ile Paris’teki Vauxhall-Tivoli’den esinlenen Georg Christensen tarafından kurulmuş. seksen dönümlük ışıklandırılmış bahçe içinde Pandomim Tiyatrosu, Çin Pavyonu, değişik dönemlerin ve ülkelerin mimari tarzlarını yansıtan otuz lokanta, Tivoli muhafızlarının sık sık tekrarlanan bandolu yürüyüşleri oldukça ilgi çekici. Tivoli tam cümbüş yeri.
Tivoli Bahçesi’nin bir kenarında Louis Tussaud Balmumu Müzesi, batısında da 1971 yılında bitirilen sahte-Bizans mimari tarzlı tuğla İstasyon binası bulunuyor. Yine Andersen Caddesi üzerinde yer alan Glyptotek adlı müze ise bence Kopenhag’ın en önemli müzesi.
Ny Carlsberg Glyptotek Kuzey Avrupa’da antik sanat ürünlerini içeren en önemli sanat merkezi. Sanata sahip çıkmasıyla ünlenen biracı Carl Jacobsen ve karısı Ottilia tarafından 1897’de kurulmuş. Müzede Yakındoğu, Eski Yunan, Roma ve Mısır sanat eserleri ve kalıntılar sergileniyor. İtalya dışındaki en büyük Etrüsk koleksiyonuna sahip. Müzede ayrıca Danimarkalı sanatçıların (Altın Çağ 1800-1850) ve 19. yüzyıl Fransız ressamlarının (Empresyonistler) eserleri yer alıyor.
Carl Jacobsen olur olmaz her şeyi biriktiren zengin kişilerden değilmiş. Müzesini özenle seçilmiş parçalarla doldurmuş. Müzenin bir bölümünde Rodin’den heykeller yer alıyor. Carl Jacobsen Rodin’i izliyor, onunla ahbap oluyor. Yaptığı her heykelin bir kopyasını ısmarlıyor. Glyptotek Müzesi’nin bir içinde, bir de dışında özgün “Düşünen Adam” kopyası var. “Calais Tüc- carları” heykel grubu ile Dante’nin İlahi Komedya’sından esinlenen “Öpücük” birer şaheser.
Müzede sergilenen eserler Jacobsen’in şahsi koleksiyonunun parçaları, çoğunun tanımlanmasında satın alındıkları yer belirtiliyor. Bir eser için “İstanbul, Kapalıçarşı” yazıyor. İstanbul’dan kaçırılmış. Müzenin Mısır bölümünde sergilenen ahşap mezar buluntuları ise başdöndürücü. Benzerleri Mısır’da yok.
Glyptotek’in karşı sokağından yürüdüğünüzde varacağınız yer Ulusal Müze’dir. Müze Viking Dönemi parçaları açısından oldukça zengin. Vikinglerin bıraktığı izler çok önemli. Dünyanın Keltlerden sonra en büyük ikinci gezgini olan bu halk Amerika kıtasına kadar gitmiş 11. yüzyılda. Aynı zamanda gerçek bir “Kuzey Bilgeliği”ne sahip. Şöyle diyor bir Viking atasözünde (Havamal): “Hiç kimseyi boğma armağanlara / Küçük armağanlar büyük övgü kazanır çoğun / Gerçek dostluğu ben, bölüştüğüm bir kadeh içki ve bir dilim somunda buldum.”
İkinci gezimize yine Belediye Alanı’ndan başlayabiliriz. Frederikbergade Caddesi’nden yürüdüğümüzde Strøget, yani araç trafiğine kapalı alışveriş merkezi başlar. Oradan Yeni Meydan ve Eski Meydan’a ulaşırsınız. Biraz daha yürüdüğümüzde Aya Nikola Kilisesi görülür. Buradan sola dönüp Købmagergade girip biraz yürüdüğünüzde Yuvarlak Kule ve Kutsal Üçleme Kilisesi’ne varırsınız.
Kule 1642’de gözlemevi olarak yaptırılmış. 35 m yüksekliğinde, 15 m çapında. Anlatılanlara bakılırsa Büyük Petro kule içindeki spiral merdivenlerden atıyla kuleye tırmanmış.
Hemen bu çevrede bir sinagog ve bir üniversitenin binalarını görürsünüz. Üniversite binasının Vor Frue Alanı tarafında ise Katedral yer alır. Kökleri 12. yüzyıla uzanan Katedral’in şimdiki binası 19. yüzyıldan. Neo-klasik binanın önyüzünde Dor sütunları egemen. İçeride sunaktaki İsa ve on iki havari heykelleri Thorvaldsen’in yontuları.
Üçüncü gezimize Christiansborg Sarayı’ndan başlayabiliriz. Christiansborg Danimarka’nın yönetim merkezi. Kentin diğer kesimlerine köprü ile bağlanmış Slotsholmen (Kale Adası) üzerinde. Parlamento (Folketing) Binası ve çok sayıda bakanlık burada yer alıyor. Altında Rahip Absalon’un kurduğu ilk kaleye ilişkin kalıntılar var. Avlusunda ve çevresinde Kraliyet Ahırları, Tiyatro Müzesi, Zırh Müzesi, Kraliyet Kütüphanesi gibi bölümler bulunuyor. Bir köşede de kentin en dikkat çekici yapısı Borsa Binası. 17. yüzyılın ilk çeyreğinde bitirilen Borsa Binası’nın tepesinde birbirine dolanmış dört ejderha kuyruğu yer alıyor.
Parlamento’nun arkasında kanal kıyısındaki neo-klasik yapı içinde, Betel Thorvaldsen’in ve Idse’nin yontularının sergilendiği Thorvaldsen Müzesi yer alıyor. Kraliyet Kütüphanesi’nin bahçesinde varoluşçu felsefenin kurucusu kabul edilen Søren Kierkegaard’ın (1813-1855) heykeli bulunuyor.
Dördüncü gezimizi kanallar yöresine ayırabiliriz. Bu amaçla Christianshavn bölgesinden geziye başlayabiliriz. Bu bölgede çok sayıda müze bulunur. Ama en önemli yapı dıştan sarmal acayip kulesiyle Aziz Kurtarıcı Kilisesi’dir. Kanallar arasında dolaşmak müthiş keyiflidir. Tekne yaşamı, deniz seven insanlar, yüzyıllardır süren deniz ticareti sizi başka düşlere sürükler.
Beşinci gezimize Kongens Nytorv’dan başlayabiliriz. Bu alan ortasında IV. Christian’ın atlı heykeli, çevrede çok güzel binalar bulunur: Magasin Mağazası, Erichsens Sarayı, Kopenhag’ın en havalı oteli Hotel d’Angleterre, Galerie Asbæk, İtalyan Rönesansı tarzındaki Kraliyet Tiyatrosu. Alana yakın mesafede Barok Charlottenborg yer alır ve oradan da Nyhavn’a yani Yeni Limana geçilir. Nyhavn barları, restoranları, tekne trafiği ile belki de tüm Kopenhag’ın en canlı yeridir, özellikle geceleri.
Nyhavn’dan Kraliyet Sarayı’na doğru yürüyebilirsiniz. Amalienborg, 1794’teki Christiansborg yangınından sonra Kraliyet ailesinin, bugün de Danimarka Kraliçesi’nin yaşadığı yer. Kral V. Frederik (1723-1766) döneminde 1749-1754 yılları arasında Kopenhag’ın genişletildiği bölge olarak oluşturulan “yeni kent”in merkezinde. Pavyonları ile birlikte dört saray tarafından çevrelenen sekizgen bir yapılanma. Danimarka mimarisinin en güzel örneklerinden. İonik sütunlar arasında gezerken Kral V. Frederik’in atlı heykelini görüyorsunuz. Kraliyet ailesinin Danimarka’da olduğu günlerde her gün saat 12.00’de gerçekleştirilen Kraliyet Muhafızlarının nöbet değişimi son derece ilginç turistik gösteriler arasında yer alıyor. Muhafızlar buraya Rosenborg Kalesi’nden geliyor.
Hemen Saray Meydanı’na bakan Mermer Kilise ya da Frederik Kilisesi Roma’daki Sen Piyer Kilisesi’nden esinlenerek, hatta onu geçmek üzere 1749’da yapımına başlanmış gösterişli bir yapı. Parasızlıktan 150 yıl kadar yapımına ara verilmiş. Sonra da daha ucuz Norveç mermerleri ile bitirilmiş. Kubbesi her yandan görülüyor.
Daha da ileride Gefion Çeşmesi bulunur. Tanrıça Gefion ile toprak süren öküz biçimli dört oğlunu gösteren çeşme. Söylenceye göre Gefion İsveç topraklarını saban ile sürerken sabanı ile koca bir toprak parçasını kaldırmış, böylece Vänern Gölü oluşmuş. O toprak parçasını denize fırlatmış, Zealand Adası oluşmuş. Bu bölgede ayrıca Direniş Müzesi, üç soğan kubbeli Aleksandr Nevski Rus kilisesi bulunur.
Kopenhag’da son olarak ise Ulusal Sanat Galerisi, Rosenborg ve Frederiksberg’i gezebiliriz. Rosenborg IV. Christian’ın 1606-34 yılları arasında yaptırdığı bir saraydır ve içinde 1922’den beri Kraliyet Hazinesi sergilenmektedir.
Bunlar dışında Tycho Brahe Planetarium, Akvarium ve Experimentarium bilimsel gelişmeleri sevenler için ilginç yerlerdendir. Kopenhag merkezinin biraz dışında bulunan Grundtvig Kilisesi sarı tuğlalardan org biçimli ilginç bir yapı. 1913-26 yılları arasında Jensens Klint ve oğlu tarafından tasarlanmış.
Kopenhag’a gidenler için yakın, günübirlik geziler de ilginç olabilir. Bunlardan biri Kopenhag’ın kuzeyine yapılan Helsingør gezisidir. Bu gezi sırasında 5 ayrı yeri gezmek olasıdır. Kopenhag’dan yaklaşık 50 km uzaklıktaki Helsingør’e (Elsinore) giderken ilk karşılaşılan yer yazar Karen Blixen’in mezarı ve küçük müzesidir.
Parlak bir geçmişe sahip olan ve şu anda Danimarka’nın en hoş kasabalarından biri olan Helsingør (Elsinore) Shakespeare’in ünlü Hamlet’ine konu olan Kronborg Kalesi’ni içeriyor. Shakespeare hayatında hiçbir zaman buraya gelmemiş. Ancak kaleden de daha eski olan bir 10. yüzyıl Danimarka mitolojisinde geçen Amleth’i (Aka Amled) kullanmış. 16. yüzyılda II. Frederik (1559-1588) daha önce aynı yerde bulunan bir kaleyi yıktırarak iki Hollandalı mimara bir kale yaptırmış. Söylencelerin kahramanı Holger Danske’nin Kale altında gömülü olduğuna inanılıyor. Kale çok güzel restore edilen bir küçük kiliseye ve Avrupa’nın en geniş Şövalyeler Salonu’na sahip. Helsingør’e yakın bir mesafede Danimarka’nın en ünlü sanat galerisi Louisiana yer alıyor. Yeşillikler içine serpiştirilmiş. Jean Arp, Max Ernst, Calder, Henry Moore eserleri son derece ilginç.
Bu güzergâh içinde görülebilecek yerlerden Fredensborg Sarayı 1722’de IV. Frederik (1699-1730) tarafından bir yazlık saray olarak Esrum Gölü kıyısına yaptırılmış. “Barış Kalesi” anlamına geliyor. Şu anda Kraliçe II. Margrethe ve kocası Prens Henrik’in kullanımında. Sarayı çevreleyen park hâlâ güzelliğini koruyor.
Frederiksborg Kalesi ise Kuzey Zealand’ın en ilginç pazar kasabalarından Hillerod’da bulunuyor. Frederiksborg Kalesi 17. yüzyılın en güzel Rönesans yapılarından biri. Kale aynı yerde babası tarafından yapılan ve kendisinin de doğduğu eski kalenin yıktırılmasından sonra IV. Christian tarafından 1602-22 yılları arasında yaptırılmış.
Kale, göl içindeki üç adacık üzerinde yükseliyor. Yer yer Gotik kemerler var. Kalede kilisecik (şapel) ve Büyük Salon görülebilir. Şu anda Kale içinde Ulusal Tarih Müzesi yer alıyor. Kopenhag müzeleri, konserleri, müzik grupları, tiyatroları, opera ve baleleri, mimari biçem ve tasarım zenginliğiyle yazar, şair, müzisyen ve kültür kenti. Yine de belleklerden gitmeyen, liman çevresindeki lokantalarda yenen deniz ürünleri ve içilen biralar.
*“Denizkızının Ülkesinde”, Cumhuriyet Dergi, 18 Temmuz 2000.