Adım Adım Türkiye

Yeşilırmak’ın Can Verdiği Şehir: AMASYA

Skylife Dergisi, Kasım 1991

“Benim doğduğum kasaba, içinde İris nehrinin aktığı derin ve geniş bir vadide kurulmuştur. Burada doğa ve sanat hem kale, hem de kent gereksinimine şaşırtıcı bir yanıt sağlamıştır.” M.Ö. 64 yılında Amasya’da doğan ünlü bilgin, coğrafyacı Strabon şehri böyle betimler.

Amasya olağanüstü doğal konumu ile şaşırtıcı bir güzelliğe sahip. Sarp kayalıkları ikiye bölerek kendine yol açan Yeşilırmak ya da eski adıyla İris Nehri’nin oluşturduğu ova ile kurşuni renkli kayalıkların eteklerine kurulmuş olan şehir, İç Anadolu kentlerinin belki de en güzeli. Tarih boyunca kentte çok sayıda deprem, su taşkını ve yangın meydana gelmiş. Ama buna rağmen Amasya, dut ağaçları arasına serpiştirilmiş ya da Kale ile Yeşilırmak arasına kurulmuş geniş saçaklı, ahşap süslemeli, cumbalı, kırma çatılı evleri; ağaçlıklı, taş döşeli yolları; çıkmaz dar sokaklarıyla geleneksel dokusunu hâlâ koruyor…

Suluova Höyükleri’nin de kanıtladığı gibi Amasya’nın tarihi M.Ö. 5500-3500 yıllarına kadar uzanır. M.Ö. 1900-1200’de Hititler zamanında Amasit adıyla, konfederasyonu oluşturan 13 devletten biri olur. Sonra sırayla Friglerin, Kimerlerin, Lidyalıların ve Perslerin egemenliğini yaşar. Daha sonra Büyük İskender’in eline geçer.

Helenistik dönemde “Amaseia” olarak adlandırılan kentin adı Strabon’a göre kurucusu Amazon kraliçesi Amisis’ten gelmekte.

Amasya, M.Ö. 291’de Mithrdates adlı krallarca idare edilen Pontus Krallığı’nın başkenti olur. Mozart’ın bir operasına da konu olan Mithrdatesler, Helen ve Pers kültürlerini Anadolu toprağında bir senteze ulaştırmaya çabalamışlardır. Bugün Amasya’ya girdiğimizde varlıkları ile bizi şaşırtan, yamaçlara oyulmuş Kaya Mezarları Pontus Krallığı dönemine ait ürünlerdir.

Pontuslular Romalılar ile sürekli savaş halinde olurlar. Çok sayıda Roma generalini alt eden Pontusluları, Julius Sezar, M.Ö. 47’de Zile’de bozguna uğratır. Sezar, bu kolay zaferden sonra Zile’de ünlü “Geldim, gördüm ve yendim” sözlerini söyler.

Amasya 395’den sonra Bizans İmparatorluğu’na geçer. Kısa sürelerle Peçeneklerin, İranlıların ve Arapların elinde kalır. 1075’de Danişmend Beyleri’nin, 1143’de Selçukluların egemenliğine geçer. Moğol-İlhanlı, ardından da Ertena Beyliği yönetimlerinden sonra kent 1389’da Osmanlıların egemenliğine girer. Ancak daha sonra Timurlenk askerlerinin saldırılarına uğrar.

Amasya’nın Türk Kurtuluş Mücadelesi tarihinde de önemli bir yeri var. Kurtuluş Savaşı öncesi mücadeleyi yönlendiren en önemli belge 21-22 Haziran 1919’da Amasya Tamimi adıyla bu kentte yayınlanır.

Görüldüğü gibi çağlar boyunca çok çeşitli kültürlere zemin olan Amasya, zengin bir tarihsel ve kültürel mirasa sahiptir.

Pers İmparatorluğu’nun ünlü Kral Yolu üzerinde bulunan Amasya, eski dünya yollarının buluştuğu bir ticaret merkezidir de aynı zamanda. İpekçilik, bakırcılık gibi zanaat kolları yanı sıra elması ile de ünlenir.

Bizans döneminde patriklik olan kent, Selçuklular ve beylikler döneminde yoğun mezhep çatışmalarına sahne olur. Sünni inançların dışında Şii ve Batıni yaklaşımlar da geniş kesimlerce destek bulur. Şehir çok sayıda toplumsal isyan hareketi yaşar. 1890’larda kentte Sünni ve Alevilerin yanı sıra çok sayıda Ermeni ve Rum vardır. Amasya’ya yerleştirilen göçebe Türkmenler uzun süre Şaman geleneklerini sürdürürler. Bu nedenle Amasya çok karmaşık bir inanç ve gelenek mozaiği sergiler.

Amasya bir yandan da şehzadeler kentidir. Fatih Sultan Mehmet, Yıldırım Bayezıt, Sultan II. Beyazıt, Sultan III. Murat gibi padişahlar başta olmak üzere çok sayıda şehzade Amasya’da vali olarak bulunmuştur.

Amasya’ya güneyden girdiğinizde sizi şaşırtacak olan doğal yapısı ile, kale ve kral mezarlarından sonra, sağda ilk göreceğiniz yapıt, “Gök Medrese”dir. 1266 yılında yaptırılan medrese taç kapısı ile ünlüdür. Bir medreseden çok Ulu Cami’ye benzeyen bu yapı, kobalt mavisi rengindeki çinileri nedeniyle Gök Medrese olarak adlandırılır.

Amasya’da keyifli bir gezi, Yıldırım Beyazıt Külliyesi’ni biraz geçtikten sonra çevre kirliliği nedeniyle artık yeşil akmayan Yeşilırmak kıyısına inilerek başlatılabilir. Yalı boyunda yeşillikler arasındaki şirin kahveler, karşıda sarp kayalar ile Yeşilırmak arasında sıkıştırılmış geleneksel mimari örneği o güzelim evler insanı hemen büyüler. Bunlardan, 1872’de Maliyeci Hasan Talat Paşa tarafından yaptırılan “Hazeranlar Konağı”, restore edilerek “Etnoğrafya Müzesi”ne dönüştürülmüş durumda. Buradan Pontus krallarının sarayına gitmek mümkün. Sarı işaretler “Kızlar Sarayı” ile “Kralkaya”yı gösterir. Kızlar Sarayı, Osmanlı hareminden esinlenilerek isimlendirilmiş olsa gerek. Dağın yamacına çok sayıda kral mezarı oyuludur. Bunlardan birisi Bizans döneminde şapel olarak kullanılmıştır.

Kıyı boyunca ağaçlı bahçelerin içinde Beyazıt Külliyesi bulunur. Külliye, kesme taştan yapılmış, iki kubbeli bir cami; bugün il kitaplığı olarak kullanılan bir medrese; bir imaret ve 12 kenarlı bir şadırvandan oluşur. Şadırvanın Bağdadi kubbesinin iç yüzünde ve Muvakkithane’de Batı etkili resimler yer almaktadır. Bunların arasında, tepesinde sallanan bayrağı ile Beyazıt Kule’sinin resmi de vardır.

Beyazıt Külliyesi’nden sonra yolun sağında 1750 yılında yapılmış olan dörtgen planlı “Taşhan” yer alır. Onun da ardında Gıyaseddin Keyhusrev Dönemi’nde (1237-47) yaptırılan “Burmalı Minare Camii” bulunur. Daha yukarılarda ise 7. yüzyıl Bizans Kilisesi’nden bozma “Fethiye Camii”ni görürüz.

Yeşilırmak’ı yukarı doğru biraz daha izlediğimizde karşımıza “Amasya Bimarhanesi” (Darüşşifa, Şifahane) çıkar. İlhanlılar döneminde 1309 yılında yaptırılan revaklı avlusu ve iki eyvanıyla önemli bir örnek olan Bimarhane, Anadolu’da müzikle tedavi yapılan ilk hastanedir.

Bimarhane’nin arkasındaki sokaklardan “Amasya Müzesi”ne ulaşılır. Erken Bronz Çağı sonrasına ait çeşitli buluntuların mevcut olduğu Amasya Müzesi, daha çok mumyalarıyla ünlü. 14. yüzyıl İlhanlılar döneminden kalma 6 adet mumya, müzeyi turistler için çok ilginç kılmakta.

Samsun yoluna çıkmadan önce görülecek son önemli yapı 1488 yılında yaptırılmış “Kapıağa Medresesi”dir. Bu medrese, benzerine nadir rastlanan sekizgen bir plana sahiptir.

Amasya Turban Oteli’ni geçtikten sonra kenardaki bir sarı işaret bizi kaleye çıkarır. Amasya’nın olağanüstü güzelliğini tepeden seyretme fırsatı, kaleye zahmetli çıkışı unutturacaktır.

Amasya’da görülebilecek diğer yerler arasında, Mehmet Paşa, Çilehane, Hızır Paşa, Hatuniye camilerini; Torumtay (1279), Hilafetgazi (1226), Kadılar, Sultan Mesud, Şehzadeler türbelerini; Kapalı Çarşı (1483), Alçak, Meydan, Meydanos (Hekis), Kuş (Künç) köprülerini sayabiliriz.231 and 1237, Ağzıkara Han resembles a fortress with its monumental portal gate and corner stones. .

LinkedIn
Share
Instagram