DİNLER VE DİLLER MOZAİĞİ’NİN TARİHSEL BİR MEKÂNI: GALATA
Yeni Yüzyıl Gazetesi, Gezinti Eki, 22 Ocak 1995
Dünyada bazı kentler vardır ki, bunlar dünya tarihinde birer köşe taşıdır. İşte İstanbul böyle kentlerden biri… Gerçekte yaklaşık 2500 yılı aşan kesintisiz ekonomik, toplumsal, kültürel yaşamıyla varlığını sürdüren tek örnek. Özgün dinler ve diller mozaiği ile dünya başkenti olarak adlandırılan bu kentin aykırı, farklı köşelerinden biri Galata. 19. yüzyıla kadar eski İstanbul ve Üsküdar’ın dışında kentin üçüncü bölgesi.
Galata, Alibeyköy (Kydaros) ve Kağıthane (Barbysos) derelerinin sular altında kalmasıyla oluşan Haliç’in Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı ile buluştuğu yerin kuzeyinde yer alır.
Güzeller güzeli İo, tanrılar tanrısı Zeus’tan olma kızı Keroessa’yı bu iki derenin arasında kalan tepede doğurur. Altın Boynuz (Khrysokeras) terimi Keroessa’dan üretilir. Su perisi Semestra tarafından büyütülen Kereossa’nın Denizler Tanrısı Poseidon’dan Byzas adlı bir oğlu olur ki, mitolojiye göre bu genç daha sonra Byzantion’u, yani ilk İstanbul’u kurar.
Galata, Tophane, Azapkapı ve Galata Kulesi arasında yaklaşık 3 km uzunluğunda bir surla çevrili idi ve iç surlarla 5 bölüme ayrılmıştı. Bu surlar üzerinde biri hâlâ duran 12 kapı yer alıyordu. Semtin tarihi kadar eskidir. İlkçağın sonlarında bölge Syka (Sycae=İncirlik) olarak adlandırılıyor. II.Theodosius (408-450) zamanında, içinde kiliselerin, forumların, tiyatroların, hamamların bulunduğu bu semt XIII. Bölge’yi oluşturuyor. Eski Grek dilinde bölge ayrıca “Peran en Sykais” (karşı yakada Sykai’da) olarak adlandırılıyor.
Galata kelimesinin kökeni belli değil. Kimilerine göre buradaki süthaneler nedeniyle Galaktos (süt) sözcüğünden kaynaklandı. Kimilerine göre ise İtalyanca merdiven, iskele anlamına gelen Galata kelimesinden türetildi. Hatta Galata kelimesinin buradan Anadolu’ya geçen Gotlar’ın adından geldiğini söyleyenler de var.
Galata’nın parlak dönemi 12. yüzyılda buraya bazı ayrıcalıklarla yerleşen Cenovalılar ile başlar. Bölge bir ara Venediklilerin egemenliğine geçer. 13.yüzyıldan sonra bölge Cenovalıların etkinliğinden bir Latin kolonisidir, Galata Osmanlı geleneğinde Batı’yı simgeler. II. Mehmet İstanbul’un Fethi sonrasında Cenovalıların Galata´da kendi yöneticileri ile yönetilmesine izin verir. Ancak eski İstanbul surları içindeki Latin kiliselerini de oraya gönderir. Sur içinde Batı’yı temsil ettirmez. Bölgeye daha sonra Müslümanlar da yerleştirilir.
Fetih’den 23 yıl sonra 1476 tarihli bir belgeye göre Galata’da 592 Rum, 535 Müslüman, 332 Frenk, 62 Ermeni evi varmış. Galata çeşitli mezheplere, tekkelere bağlı Müslüman, Rum Ortodoks, Ermeni (Gregoryen, Katolik, Protestan), Süryani, Keldani, Yahudi (Karay, Seferad, Eşkenaz), Arap, Çingene, Sırp, Arnavut, Ulah, Cenovalı, Venedikli, Fransız, Levanten topluluklarıyla zengin bir dinler, diller mozaiği oluşturur.
Gemiciler semti olması nedeniyle Galata aynı zamanda bir eğlence semtidir; özellikle “Frenk mahallesi”nde daha özgürce şarap içen Müslümanlar açısından… Evliya Çelebi “Galata demek, meyhane demektir” der. Bir dönem, Mudanya, Tenedos (Bozcaada), Ancona şarapları çok ünlüdür.
Galata’da özellikle Tophane ve Azapkapı çevreleri Müslümanlarca iskân edilmiş. Müslümanlara ait Cami, mescit, tekke, sebil gibi dinsel, han, bedesten gibi ticari eserler var. Ama bir zamanlar genelde Hıristiyan kurumlarının etkin olduğu bir yer.
Özellikle 19. yüzyılda Hıristiyanların zenginleşmesiyle semt çehre değiştirir. Sık sık görülen yangınlarla yok olan ahşap evlerin kâgir yapılar almaya başlar. Semte suyun getirilmesi, çok sayıda çeşme yapılmasıyla birlikte yerleşimde de yoğunlaşma olur. 19. yüzyılda yukarılara doğru kayar, zaman içinde bugünkü Beyoğlu oluşur.
Galata yabancı devlet temsilcilerinin, reformcu sultanların Beyoğlu’nun Pera ve Taksim bölümlerine ağırlık vermeleri nedeniyle büyük kamu binalarına sahip olamaz. Ancak Osmanlıların yıktırdığı surlardan kalanlarla, doldurulan sur hendeklerinin oluşturduğu sokaklarıyla, sayıları giderek azalan Türk Ortodokslarıyla, Süryanileriyle, Beyaz Ruslarıyla, Musevileriyle, Ermenileriyle her dairesinde ayrı bir etnik yapı sergilenen evleriyle, yeraltındaki camisi, bir apartmanın 4. katındaki kilisesi, Barok, Rokoko, I. Ulusal Mimarlık Dönemi yapılarıyla, semte damgasını vuran Kulesiyle hâlâ her köşesinde tarihsel bir gizemi barındırmayı sürdürüyor.
Galata’yı Tophane’den Azapkapı’ya, oradan da Galata Kulesi’ne doğru gezmeye başladığımızda çok ilginç yapılarla karşılaşırız.
Tophane Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan, daha sonra geliştirilen bir yapılanmadır. Bugünkü yapı Sultan III. Selim’den (1803) kalmadır. Yapı önündeki Tophane Müşirliği Dairesi 1957’deki yol yapımı nedeniyle yıktırıldı. Yapıların bir parçası olan Teftiş Köşkü, bugün Mimar Sinan Üniversitesi Konukevi. Köşkün yanındaki Barok mimari örneklerinden 1826 tarihli Nusretiye Camisi’dir. Kılıç Ali Paşa Camisi yanındaki 1732 tarihli Tophane Çeşmesi, Barok yapılı, bitkisel motifler ve arabesklerle süslüdür.
Kılıç Ali Paşa Camisi İtalyan asıllı Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa için Mimar Sinan tarafından yaptırılan külliyeye aittir. Külliye cami, türbe, sebil, medrese ve hamamdan oluşur. Caminin yapımı 1580 yılına tarihlendirilir. 4 fil ayağı üzerine oturan 2 yarım kubbesi ve pandantifli bir kubbesi vardır. Planı Aya Sofya’ya benzer. Beş kubbeli son cemaat yerini bir revak sırası sarar. Mihrabında İznik çinileri bulunur.
Kemankeş Caddesi Yapıları: 19. yy sonu, 20. yy başı mimari yapıların ilginç örneklerini barındırır. Caddenin Tophane girişindeki Frank Han 1855 tarihli bir şirketi barındırmaktadır. Sol tarafta yer alan rıhtım binaları bu yüzyılın başından itibaren inşa edildi. Sağdaki Voyvoda Karakolu hâlâ Tanzimat Dönemi Osmanlı armalarını sergilemekte… Yine sağdaki Mimar Nafilyan’ın yapıtı Hovagimyan Hanı ilginç önyüz süslemeleri ile dikkati çeker. Soldaki Gümrükler Başmüdürlüğü Binası çevreye aykırılık güden piramidal çıkıntıları, dilimli kabartmaları ile benzeri olmayan bir elektik yapıdır. Denizyolları Binası üç kat boyunca yükselen sütunçeleriyle öne çıkar.
Ali Paşa Değirmeni Sokak’taki Türk Ortodoks Patrikhanesi, Papa I. Etfim Enerol tarafından kuruldu. Bugün Panayia, Meryem Kilisesi’nde temsil edilen Patrikhanenin İstanbul Episkoposluğu 21.09.1992 tarihini taşıyor. Kilisedeki en önemli eser 16. yüzyılda Kırım’dan getirildiği söylenen gümüş kaplama içindeki Siyah Meryem ikonasıdır. Yakın çevrede yine Türk Ortodokslara ait 1887 tarihli Aya Nikola Kilisesi bulunur. Her iki kilise de 1992 sonunda restore edildi.
Vekilharç Sokak 15 numarada yer alan Süryani Kilisesi Vaftizci Yahya adına yaptırılmış. Ancak kilise bugün Güneydoğu’dan İstanbul’a göç eden Süryanilerin kullanımında. Dinsel ezgiler, edebiyat, çeviri konularında dünya çapında katkıları olan Süryaniler Arapça, Süryanice ve Türkçe dillerinde ayin yapmakta.
Galata bölgesinde en ilginç yapılar bazı binaların en üst katlarında yer alan Rus kiliseleridir.1850’li yıllarda Yunanistan’daki manastırlar bölgesi Aynaroz (doğrusu Ayonoroz/Mt. Athos) ya da Kudüs’e giden hacı adaylarının konaklaması için Galata’da büyük binalar yaptırılır ve bunların en üst katına birer kilise inşa edilir. Bugün bir Vakıfça idare edilen bu binalar 1917’den sonra Beyaz Ruslara da mekân oldu. Aya Andrea, Aya Elia, Aya Pandelemionadlarını taşıyan kiliselerin yeşil renkli kuleleri Galata Kulesi’nden çok iyi görülmekte.
Surp Kirkor Lusavoriç Kilisesi dış duvarı Kemeraltı Caddesi’ne bakan İstanbul’daki en eski Ermeni Gregoryen kilisesidir. Tarihi 1391’e kadar gitmektedir. Ancak birkaç kez yanmış, 1957-58’deki cadde genişletilmesi çalışması sırasında bina biraz geriye alınmış. Bugünkü yapı Eçmiadzin’deki katedral planına sahip. Alttaki gömüt yerinde Osmanlı çinileri yer almakta. İtalya’nın San Lorenzo Adası’ndaki Mikhitaristler Manastırı’nın kurucusu Sivaslı Miktihar burada vaaz vermiş.
1427’de Benediktenler tarafında kurulan St. Benoit Kilisesi’nden geriye kalan tek ortaçağ kulesi bugünkü St. Benoit Lisesi binaları içindedir. Kilise ise 18. yy sonrasından kalmadır. Kilise sonra Cizvitlerin ve Lazaristlerin eline geçti. St. Benoit’in sırasında Galata Köprüsü’ne doğru bulunan kilise ise Surp Pırgiç Ermeni Katolik Kilisesi.
Bugün deniz otobüslerinin kalktığı iskele ile Sarayburnu’na yakın duran Sepetçi Kasrı’nın bulunduğu yer arasında bir zincir gerili imiş dubalar üzerinde, Haliç’e girişi kontrol için. Zincirin Galata’da bağlı olduğu yerde bir de kale ve mahzen varmış. İşte bu mahzen 18. yüzyılda camiye çevrilmiş. Yeraltı Camisi İstanbul’un en ilginç yapılarından… Eski Karantina Binası’nın altında tonoz örtülü 54 payeye sahip. İçindeki mezarların sahabelere ait olduğu söylenir.
Karaköy Meydanı Yapıları: Karaköy Meydanı çevresinde genelde yüzyılımızın başında inşa edilen çok güzel eserler var. Bunlardan Karaköy Palas, Güzel Sanatlar Akademisi (Sanay-i Nefise Mektebi) hocalarından, St. Antonie Kilisesi mimarı Gulio Mongeri’nin yapıtı. Cephe süslemelerine önem veren Mongeri Karaköy Palas’ın ön cephesinde Bizans süslemelerine ağırlık verir. Eski hanların en büyüklerinden olan Ömer Abed Han 25 yıl Güzel Sanatlar Akademisi’nde hocalık yapan levanten Alexandre Vallury’nin eseri. Ziraat Bankası Karaköy Şubesi Viyana Bankası için Avusturyalılarca yapılmış. Minevra Han, Karaköy Meydanı çevresindeki heykelli binalara bir başka örnek. Nordstern Han geç gotikten Rönesansa geçiş yapan bir mimari özelliğe sahip 1889 tarihli bir yapı.
Azapkapı Camisi Mimar Sinan tarafından Sokullu Mehmet Paşa için yapılan iki camiden biridir (diğeri Kadırga’da). 1578 yapısı cami dükkânlar üzerinde 8 ayak üzerinde kurulu. Mihrap ve mimber mükemmel bir mermer işçiliği sergilemekte. (Burada Azap, donanmada görevli askerlere verilen addır, acı çekme ile ilgili değildir.)
Saliha Sultan Çeşmesi I. Mahmut’un annesi Saliha Valide Hatun tarafından 1723-33 yılları arasında yaptırılan çeşme, Rokoko tarzındaki 3 pencereli bir sebil ve iki çeşmeden oluşur.
Arap Camisi’nin 16. yüzyılda Endülüs’ten kovulan ve Galata’ya yerleştirilen Berberiler tarafından kullanıldığı için böyle adlandırıldığı sanılmaktadır. Üzerinde 715’te Meslemetarafından yapıldığı yazılmakta. Ancak muhtemelen 14. yüzyılda Cenovalılar tarafından gotik stilde yaptırılan bir Katolik kilisesi idi. Minaresi çan kulesine benzemekte. Restorasyon sırasında tabanı açıldığında ortaya çıkan ve Latinlere ait mezar taşları, bugün Arkeoloji Müzesi’nde bulunuyor.
Voyvoda Caddesi Binaları, Bankalar Caddesi olarak da bilinen bu cadde üzerinde binalar 19. yy sonu, 20. yy başı mimarisinin en güzel örneklerini sergilemekte. En görkemli yapı olan Osmanlı Bankası / Merkez Bankası Binası, cephe süslemeleriyle ünlü A. Vallury’nin yapıtı.
Voyvoda Caddesi üzerindeki ilginç merdivenler Osmanlı Sarayı’na da mali danışmanlık yapan, Musevi cemaatinin önemli liderlerinden, Kont unvanına sahip banker AvramKamondo (1785-1873) tarafından yaptırıldı. Kamondo Hasköy’deki görkemli bir anıt mezarda gömülü.
Galata Kulesi’nin altında yer alan Sen Piyer Hanı 1771’de İstanbul’da yaşayan Fransız Kolonisi üyelerince yaptırıldı. Fransız Devrimi şairlerinden Andre Chenier 1771’de yanan eski binada doğmuş. Han duvarına bu nedenle adına bir plaket çakılmış. Diğer armalar Kont St. Priest’e ve Bourbonlara ait. Osmanlı Bankası ilk olarak bu binada çalışmaya başlamış.
Sen Piyer Hanı’nın arkasındaki, St. Pierre ve Paul Kilisesi 15. yüzyıldan kalma. Bugünkü yapı Ayasofya’yı restore eden, Rus Elçiliği ve Darülfunun mimarı Gaspare Fossati’ye ait. Önce Fransızlar, sonra Maltalılar tarafından kullanılmış. Kilise arkasında surlara ait kuleler bulunmakta.
Beyoğlu Belediye Hastanesi (Kuledibi Hastanesi), İngilizlerin 1860’da Kuledibi’nde bir konsolosluk binası yaptırmalarından sonra 1904’de İngiliz Bahriye Hastanesi olarak inşa edildi. Bahçede Biritish Seamen Hospital’in başharfleri BSH ve 1904 tarihli bir çapa var. İstanbul’un en aykırı yapılarından birini oluşturan bina 1924’te Kızılay’a, 1933’te Belediye’ye devredildi.
Galata Kulesi 1349’da Cenovalılar tarafından Galata’yı çevreleyen surların başkulesi olarak inşa edildi. Yapılışı hakkında çeşitli söylentiler var. Başlangıçta İsa Kulesi olarak adlandırılıyor. Osmanlılar döneminde zindan ve gözlemevi olarak kullanıldı. Yangın ve fırtınalardan sonra sık sık restore edildi. Son olarak 1964’te onarım gördü ve 1967’de yeniden kullanıma açıldı.
Galata semti işte böyle her gün yeniden keşfedilmeyi, yapraklarının daha sık karıştırılmasını bekleyen bir tarih kitabı gibi.