İlişkili Haberler

ÇÖZÜM: KÜLTÜR TURİZMİ*

Bu kitap, Faruk’un belki ileride yazacağı ve bir solukta okunacağına emin olduğum kendi yaşam öyküsü kadar sürükleyici gelmeyebilir. Ancak kitabın içeriğinin turizme ilişkin teknik bilgilerle bezenmesi, okuyucuyu korkutmamalı. Bir profesyonelin iki gün gibi kısa sürede baştan sona okuduğu dikkate alınırsa, zorlanmadan okunan bir çalışma olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Yukarıdaki başlık yeni yayımlanan ve turizm sektörü açısından önemsenmesi gereken bir kitabın adı. Şimdiye kadar görmeye alıştığımız çalışmalardan çok farklı.

Soyut iddiaları sloganlaştırmak amacıyla, gelişigüzel seçilmiş bir içerikten derlenmediği, ilk sayfalarında fark ediliyor. On yıllarca öncesine uzanan süreçte, bilgi ve pratikten geçmiş mesleki birikimin ustalıkla sergilendiği, ciddi bir çalışmanın sonuç belgesi niteliği taşıyor.

Bizim kuşaktan çoğunun ortak özelliği olan, fırtınalı hayat çizgisinin son 30 yılını turizmde sürdüren, 40 yıllık arkadaşım, dostum Faruk Pekin’in bu meslekteki deneylerinden çıkardığı sonuçları dersleştirerek, okurlarıyla paylaştığı kitabı; Çözüm: Kültür Turizmi.

Bu kitap, Faruk’un belki ileride yazacağı ve bir solukta okunacağına emin olduğum kendi yaşam öyküsü kadar sürükleyici gelmeyebilir. Ancak kitabın içeriğinin turizme ilişkin teknik bilgilerle bezenmesi, okuyucuyu korkutmamalı. Bir profesyonelin iki gün gibi kısa sürede baştan sona okuduğu dikkate alınırsa, zorlanmadan okunan bir çalışma olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Sürekli eleştirel yaklaşımlarla bilgi ve emeğin arka plana itildiği, geçmişin yüzeysel çalışmalarıyla karşılaştırıldığında, Pekin’in kitabı; sayılarla güçlendirilmiş sağlam kurgusu, zengin yerel ve uluslararası kültür ve tarih bilinciyle, ilk sayfalarından başlayarak, çarpıcı saptamalara yer veriyor.

Varılan sonuçlar sağlam verilerle desteklenerek, alışkın olduğumuz kuru eleştiriler gibi orta yerde bırakılmıyor. Tersine sorunlar Faruk Pekin’in gerçekçi çözüm önerileriyle, gelecekte sektörün alacağı biçimi tasarlayan, özet projelere dönüşüyorlar.

Girişte Dr. Auliana Poon’un -benim de katıldığım- iddialı yargısı yer alıyor. Aslında iddialı olduğu kadar gerçekçi ve özellikle Türkiye’de turizm ile uğraşanların, altını çizmeleri gereken; “Sınırsız büyüyen ve çevreye saygısı olmayan, standartlaştırılmış, kalıplaşmış ürünler ve hizmetler sunan, kitle turizminin ‘altın çağı’ sona erdi.” (s. 5) saptaması, aynı zamanda kitabın ana fikrini de özetliyor.

Kitapta sektörün sorgulanmasına turizmin son 50 yılından başlanıyor. Aslında 19. yüzyılın ilk yarısına uzanan, Osmanlı’dan miras aldığımız bu yolculuğu daha gerilerde değil, güncele yakın geçmişte araştırıyor kitap. Belki daha geri götürülebilirdi, diye düşünüyorsunuz okudukça.

Ne gelinen yeri yadsıyor ne de ucuz başarı hikâyelerine dönüştürülen, turist sayıları ve döviz gelirlerindeki tutarsızlıkları görmezden geliyor. Dahası kamuoyuna her fırsatta aktarılan rakamların taşıdıkları anlamları, kavramsal olarak irdeledikten sonra açıklıyor. Bu anlamda sayıları gerçekleri kanıtlamak amacıyla ustaca kullanıyor. Bir yandan kavramsal tutarsızlıkları sergilerken, diğer yanda doğruları vurgulamaya özen gösteriyor.

Türkiye’nin en değerli müze ve ören yerlerinin gerçek ziyaretçi sayılarını, yıllara göre irdelerken, henüz -kendi deyimiyle- sahte efsanelerin üretilmediği yıllarda (1970-1990), aynı yerleri ziyaret edenlerin sayılarını yıllara göre karşılaştırıyor.

Anadolu’nun zenginliğini oluşturan müze ve ören yerlerinin, ülkeye her yıl artan turist girişlerine karşın, aslında kitle turizminin ilgisi dışında kaldığını gösteriyor.

Her kriz döneminde gündeme getirilen, ucuzcu turist (!) söylemine karşı geliştirilen, sözde çözüm önerilerinin aldatmacadan ibaret olduğunu, kitabı okudukça daha iyi anlıyorsunuz.

Son 35 yılda Türkiye’deki yatırımlar, Faruk Pekin’in kısaltmasıyla G-D-K (Güneş, Deniz, Kum) üçlemesine yoğunlaştırılırken, kurtuluşun “kültür turizmi”nde aranmasını her fırsatta dile getirenlerin, düştükleri çelişkili durumun altını çiziyor.

G-D-K yatırımları için ayrılan kaynakların, tahsis edilen kamu arazilerinin, gerçekte Türk Halkına maliyetini sorgularken, Faruk Pekin; çoğumuzun, ama özellikle meslek kuruluşlarımızın yönetimlerinin değinmedikleri önemli bir konuyu, bu tür tesislerin doğal çevrelerine verdikleri zararları gündeme taşıyor.

21. yüzyılın henüz ilk 10 yılı dolmadan, ABD’de ortaya çıkan krizin, Batı ekonomilerini derinden sarsmasının etkisiyle güncellenen, Güneş, Deniz, Kum ağırlıklı kitle turizmi eleştirilerine, tutarlı ve sağlam bir mantık süzgecinden geçirdiği, özgün görüşleriyle katkıda bulunuyor.

Türkiye’nin envanterindeki tarihsel ve arkeolojik varlıkların, insanlık açısından önemini vurgulayarak, batıda Yarımburgaz Mağarası’ndan, güneydoğuda Gaziantep Şarklı Mağara’ya kadar uzanan çizgide, tarih öncesinden günümüze kadar gelen zenginliği gözler önüne seriyor.

Antik çağların çok bilinen yerleşimlerinden başlayarak bugüne ulaşan kalıntılarını sayarken, “Helenistik, Roma, Doğu Roma, Anadolu Selçukluları, Beylikler, Osmanlı dönemi kalıntıları, Bergama, Efes, Hierapolis, Laodikya, Afrodisias, Myra, Perge, Aspendos, Phaselis, Side, Sagalassos…”(s. 26), Dünyanın 7 Harikası’ndan ikisinin (Artemis Tapınağı ve Halikarnassos Mozolesi) Anadolu’da olduğunun altını çiziyor.

Pagan dönemin temel referansları olan Ma, Kubaba, Kibele’ye ait izleri, üç semavi dinin önemli merkezlerini sayarken, farkında olmadan okuyucusunu eşsiz bir tarih içinde kültür yolculuğuna çıkarıyor.

Kültür Turizminin tek başına, kendiliğinden gelişen ürünlerden oluştuğunu iddia etmiyor. Ancak dünya ekonomisindeki gelişmelerin ışığında, seyahat alışkanlıklarının nasıl değiştiğini de öğretici bir üslupla anlatıyor.

Gelişmiş Batı ekonomilerinin; krizden sonra değişmek zorunda kalan sosyal politikaların etkisiyle, kitle turizmine katılan tüketici sayısının hızla azalması nedeniyle, yeni satış ve pazarlama tekniklerine başvuracaklarını gösteren çarpıcı örnekler de var kitapta.

Bilgi işlemin gelişmesinin doğal sonucu olan, internet üzerinden pazarlama ve satış, akıllı telefonların alışveriş platformlarına dönüşmesinin kaçınılmazlığına vurgu, yeni dönemin yöntemlerine ilişkin ipuçlarını veriyor.

Kredi kartlarının pazara getirdiği genişliğin, tur operatörlüğünün oluşturduğu dengeleri değiştireceğini ve geleneksel yöntemlerin terk edileceğini savunurken, aslında uluslararası turizmde yeni bir dönemi gösteriyor.

Kitabın referans aldığı veriler, BMDTÖ yani Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü başta olmak üzere yabancı ve Türkiye’deki resmi kuruluşlardan derlenmiş. Bu verilerin ileride turizm sektörü üzerinde çalışacak araştırmacılara ışık tutacağını söyleyebiliriz.

Turizme dönük bütün sektörlerin aralarında sürdürülen ilişkilerin, ekonomik anlamda en verimli olduğu alanın kültür olduğu vurgulanıyor. Çevrenin ve doğal hayatın korunmasının aslında ülke ekonomisine katkıda bulunacak yanlarına değiniliyor.

Bizce kitapta çok dikkatle okunması gereken; Kültür Turizmi diye sınıflandırılan etkinliğin, salt üst gelir grubuna dönük bir ürün olamayacağını savunan bölümleri.

Kültürün geniş kitlelere anlatılmasının, her kesim tarafından savunulan, insanlığa ve uluslararası barışa katkı yapacak yeni bir dönemi başlatacağına içtenlikle inanıyor Faruk Pekin.

Türkiye’de tüm yönleriyle bir türlü tartışamadığımız “kültür politikaları” konusu da bu kitapla birlikte ilk kez turizm alanına taşınmış oluyor. Sürdürülebilir turizm, sorumlu turizm, ekoturizm ve sosyal turizm gibi sektörün üzerinde hassasiyetle durması gereken konular da kitapta net biçimde vurgulanmış.

Harcadığı emeğe fazlasıyla değen bir çalışma olmuş. Umarız turizm sektörü kitapta savunulan önerileri kısa sürede değerlendirerek, çözümü kendi elleriyle yaratır.

*Bahattin Yücel, “Çözüm: Kültür Turizmi”,Cumhuriyet Kitap, 28 Nisan 2011